Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Aralık 2014 Pazartesi

MACAR GÜZELİ BUDAPEŞTE / GULAŞ


Bizim evde iki kız çocuğu olmamıza rağmen ailemden fiziksel yönlerimize ilişkin pek
yorum almadan büyüdük. Bu iyi miydi, kötü müydü, bilmiyorum ama başka arkadaşlarımın evlerinde  ebeveyinlerinin onlara " Dünya güzeli Kızım"  falan gibi hitap şekillerine şaşırır; en fazla "Sarı Kızım!", "Kuru Kızım!" gibi lafların duyulduğu  bizim evde bu konuda birşeylerin farklı gittiğini düşünürdüm... Zaten açık söylemek gerekirse iltifatın çok zor duyulduğu bir evdi bizimki ama  en makbulü "Akıllı Kızım!" dı- ki valla kırk yılda bir  söylenir - o da bana pek düşmezdi. Ben genelde hazır cevaplığımla hayranlıkları topladım. Galiba pek de değişmedi...


Buda tarafından Parlemento Manzarası
Fakat  gel gör ki, anlattığı Buhara masallarına hayran kaldığım ve halen onların kaydını tutmadığım için pişmanlık  duyduğum, kendisi adından  fersah fersah öte esmer olan  Babannem Pembe, beni arada "Macar Güzeli!" diye severdi... Bu bende çok iyi hisler uyandırırdı ama bir türlü de anlayamazdım,  Macarlar çok mu güzeldi ama ben kesinlikle güzel falan değildim, o zaman  Macarların güzelliğinin farklı bir yanı mı vardı? Bazen de soy sop hep Balkanlardan göçmen olduğundan  ve ailede çeşitli  hikayeler uçuştuğundan,  acaba Babaannem bir yerlerden bir de Macar ırkı dokunuşunu mu ima ediyor diye düşünmeden edemezdim.

İşte Macarlar konusundaki ilk izlenimlerim Babaannemin benim üstümde çocukken yarattığı bu ilginç duygular ve annemin Macaristan seyahatlerinden bana her seferinde getirdiği renkli, dallı, güllü tapılası Macar bluzlarından ibaretti. Annemler otobüslerle seksenlerde büyük olaylar yaratan Avrupa seyahatlerine çıkarlardı. Dönüşlerinde Macaristan hakkından duyduğum iki şey Budapeşte'nin  güzel bir şehir oluğu ve yemeklerin berbat olduğu olurdu. Annem "Bir tek Gulaş'ı biliyorlar başka da bir şey yok" deyip durduğundan geçen bayram Budapeşte'de ilk  yaptığım şeylerden bir tanesi haliyle Gulaş içmek oldu.Tarifini vermekse farz!

Nehrin Buda ve Peşte  olarak ikiye ayırdığı şehrin Buda tarafı oldukça yeşil ve korunmuş. İkinci Dünya Savaşı'nda zarar görmüş olmasına rağmen halen bu şehirde birçok tarihi bina görmek mümkün.

Biz Peşte tarafında kaldık ve Buda'ya yürüyerek meşhur Zincir Köprülerinden geçtik. Sonundaki aslanların dilleri yapılmayı unutulduğundan güya bu durum mühendisi İskoç Adam Clark'ın intiharına sebep olmuş.Yok öyle bir şey tabi ki, ama aslanların dillerinin olmadığı gerçek :)


Mathias Kilisesi
Buda tarafının Kale Tepesi, Dünya Mirası alanlarından. İçeride Mathias Kilisesi ve balıkçıların şehri o alandan korumaları nedeniyle yapılmıs Balıkçı Burçları  bölgenin güzel yerlerinden.

Ülkenin cumhurbaşkanlığının mütevazi binasının önünden neredeyse kapıya burnunuzu sürterek geçme imkanınız var. Askerlerin nöbet değişim törenleri çocular için ayrıca eğlenceli. Buda 150 yıl kadar Osmanlı hakimiyetinde kalıyor. Bu nedenle Buda tarafındaki Kraliyet Sarayı yerle yeksan oluyor.  Avusturya Macarisan İmparatorluğu zamanında tekrar yapılıyor falan.. Şu aralar sanat müzesi... Arkasından,  Osmanlı tarafından bir tabuta konularak tepeden atılan din adamı anısına yapılan (-ki sonra bu olayın esasında paganlar ve hristiyanlar arasındaki savaşa ait olduğunu okudum) Gellert Kalesini bu bölgede görmek mümkün. Tabii rehberimizden bu kısımları dinlerken kulaklarımızı açıp ancak istifi elden bırakmadan  hiç birşey olmamış gibi havalar bakma moduna giriyoruz!

Balıkçılar Burçları



Durumu düzeltmek için hiçbir endişesi olmayan rehber, ancak termal suların kullanımının ve bugün şehrin çeşitli yerlerinde var olan ünlü termal havuzlarını Türklere borçlu olduklarını söylüyor.. Hemen atlıyıveriyorum ( ne gereği varsa?)  " Bir katma değerimiz olmuş yani?"   Dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş, en az 40 çift avukat göz bana dönüyor.. "Üzülme Tuba! her ülkenin tarihinde bir takım kara lekeler var!"  diyor en kıdemli olan Amerikalımız! Hepimiz gülüyoruz.. Çünkü  şehrin 600.000 Yahudi'nin ölüme terk edildiği Getto mahallesini gezmek bu grubun programında yok!!!!






Buda tarafındaki Magdelana Kilisesinin kalıntıları.
Sıradan Macarlar Mathias Kilisine giremezmiş. Bu kiliseyi inşa etmişler.
Onu da 2. Dünya Savaşı almış...

Buda tarafındaki eski Gotik evlerin arasında yürürken güneş bize gülümsüyor ve  cadde üstüne taşmış  terasına bayıldığımız ve elimizdeki motların bize doğru yer diye işaret ettiği 21 Magnar Vendeglö'da (Fortuna Utka, 21 http://21restaurant.hu/eng/index.php )  öğlen yemeğimizi alıyoruz.  Akan burnumun tedavisi için tavuk çorbası ve arkasından  macar soğuk et tabağını ısmarlıyorum. Herkes memnun, herşey harika ta ki ben Macarların biberlerinin  acılığına ilişkin söylentileri önemsemediğimden tek hamlede taze koyu yeşil biber parçasını ağzıma atıp kulaklarımdan ateş çıkmasına kadar. Resmen dudaklarım şişti! Yani bu paprika meselesi de Türklerden geçmiş ama geliştirilmiş  versiyonları yakaladıklarını söyleyebilirim.









Buda sokakları


Akşamüstü aynı bölgede yeraltı zindanları, bazı mankenlerle canlandırmaların falan olduğu bir müzeye gittik. İdil'in pek hoşuna gitti. İçeride Kont Drakulanın bir süre hapsedildiği zindan ve onunla ilgili canlandırmalar öyle keyifliydi... İki Japon hanımla Osmanlı kavuklarını söyleşip kikirdedikten sonra gene yürüyerek kendimizi Peşte tarafına attık. Nehir kenarında yürümek  pek keyifli! Nehir kenarında vurulunYahudilerin anısına yapılan 60 çift demir ayakkabıları ve Küçük Prensin trabzanlar üstünde oturan heykelini görmek çok hoş.







Borsso Bistro "Ox cheek"





İlk dört gün ailecek Ibis otelde kaldık. Tipik, ucuz ( gayet ucuz) bir şehir oteli. Peşte tarafındaki gençlerin
takıldığı  sadece yayalara açık bir caddenin (Raday Utca)üzerinde. Bu caddde zaten onlarca lokanta var. İn istediğine takıl ama biraz seçici olmaya karar verip otelin yakınlarındaki Borsso Bistro'ya ( http://www.borsso.hu/ ) gittik. Kiralyi Pal Utca ( cadde) 14 numarada . Veee dana yanağı hikayemiz böylece başladı..  Macarlar yanak pişiriyorlar ve çok da iyi. Ama bu arada tabii bir Fransiz mutfağı ve dokunuşu vardı.  Böylesine güzel bir yemek yedikten sonra verdiğimiz paraların makullüğüne inanamazsınız. Istanbul meğer yeme içme konusunda ne pahalı olmuş.
Sonraki üç gün ise iş için toplantının yapıldığı Nova otelde kaldım. Buda tarafında veya nehrin kenarında kalmak istiyorsanız çok makul  bir seçim  olabilir.
Bunun haricinde Budapeşte için yapılacak top 10 'u  say derseniz şöyle sıralayabilirim;


Opera Binası
1- Opera  binaları çok özel. Gezmek için belirli saatlerde yapılan turlara katılın. Mini konseri dinleyin ya da akşam   gözünüze kestirdiğiniz bir performansı seyredin. Milli bestecileri Franz List'in eseri hele varsa hiç kaçırmayın.
2- Buda tarafındaki gotik evlerin arasında salının. Yukarıda bahsettiğim yerlere uğrayın. Royal Palace şu anda  Müze. Manzara bahçesi de harika. Parlemento binasını buradan görmek en güzeli.
Büyük Sinagog




3- Zincirli köprüyü yürüyerek geçin ve nehrin kenarında  Elizabeth köprüsüne kadar yürüyüş yapın. Ayakkabıları ve Küçük Prensi görün
4- Dünyann ikinci büyük Sinangogu ( Büyük Sinagog diye geçiyor)  Getto turunu da içine alan turla gezin. Hem kuyruk beklemez hem de kalan az sayıdaki musevi cemaatine mensup rehberinizden 2. Dünya Savaşı trajedisine sahne olmus Getto mahallesini tanırsınız. Pazar gününe denk gelirse cemaate destek amacıyla açılan pazardan çok güzel ufak  hediyelikler alabilrisiniz.




5-Çocuklu ya da değil hayvanat bahçesine uğrayın.   Doğa harika ve hayvanat bahçesi çok büyük, çok iyi organize edilmiş halde. İçinde bulunduğu şehir parkında da yürüyebilir çok yanındaki Kahramanlar Meydanından geçebilirsiniz. Hayvanat Bahçesinin çıkısındaki pastahanede meşhur cevizli Eszetehazy torta yiyin.

St Stephen Bazilikası
6- St Stephen Bazilikası Budapeste'nin en büyük kilisesi. Eger sporumu yapamadım diyorsanız kubbesine yürüyerek tırmanın. Tepeden şehrin manzarasını seyredin.
7-  Marka mağazaların yer aldığı büyük Andrassy caddesinde turlayın, sonra kara Avrupasının en eski metro hattı olan sarı hatta binerek geri dönün. Dünya mirası olarak korunuyor ve kapılar, bilet gişeleri çok şirin.






Hard Rock Cafe
8-Vörösmart Meydanına özellikle bir Cumartesi günü denk gelirseniz akşamüstü takılın. Kurulan büfelerden yerel lezzetleri tadın,  tezgahlardan ufak tefek alışveriş yapın, sıra sıra tahta masalı oturma yerlerinde kendinize müzik eşliğinde bir bira ısmarlayın. Zinhar meydandaki Hard Rock Cafe'de yemeyin ama  Rock yıldızlarından bazılarının güzel kıyafetleri sergileniyor..Sonra Vaci caddesine doğru yürüyüp ( bizim İstiklal caddesi misalı bir yer) benim için oradaki bir kaç ayakkabacıya uğrayın. Yerel harika ayakkabı markaları var.

9- Macar salamı tatmaya, paprika  ve örtü, buluz almaya Central Market Hall a gidebilirsiniz. Bir çeşit kapalı çarşı. Daha komiği benim gibi hint işi aksesuarlardan tütsülerden vs hoşlanıyorsanız bir iki bina yanındaki  aksesurarcı dükkana uğrayabilrisiniz. Taş malaları ( budist tespiği) harika!

10- Ben yapamadım ama termal havuzları pek meşhur! En güzeli Gelert Hotel'inki diye duydum.

Biarritz "Catfish Stew"
Oldu olacak bir de yeme içme listesi vereyim bari:
1- Yukarıda bahsettiğim   Borsso Bistro ( http://www.borsso.hu/
2- Buda gezisinin öglen yemeği durağı 21 Magnar Vendeglö, Michelin'den BIB Gurme Statüsü var hemi de;) (http://21restaurant.hu/eng/index.php )
3- Biarritz, Parlementerlere rastalayabilceğiniz güzel bir lokanta.  Hafta içi yakındaki antikacı dükkanlarına bakınır sonra Parlementoyu ziyaret edebilrisiniz. (http://www.biarritz.hu/ )







Gerloczy Kavehaz
4- Gerloczy Kavehaz http://www.gerloczy.hu/en/kavehaz.html. Harika öğlen menüleri var. Çok da hoş bir cafe. Bu arada yedikleriniz eritmek için  yakınlardaki Szabadsag Ter adındaki park ve Özgürlük meydanında tur atabiliriniz.  Sular çok entersan...Görünce ne demek istediğimi anlarsınız

5- Pata Nagra Tapas Bar, ( http://www.patanegra.hu/index.php?lang=en ) gittiğim en canlı,  zengin tapas barlarından  Fiyatlar süper. Yanak ve ördek denemeyi unutmayın.

Bu kadar yeme içme lafı ettik şimdi de biraz tarif verelim.
 
GULAŞ

Gulaşla  ilgili ufak bir araştırma yaptım  bu eski yemeğin en önemli tarafı etin kırmızı biber ise ciddi bir şekilde marine ediliyor olması. The Guardian'ın   makale yazarı Felicity Cloake Gulaş'ın orjinal tarifinde yer alan chuck of steak dedikleri sığırın kol  etinden ziyade dana inciğin daha çok yakıştığını söylüyor. Ve nitekim katılıyorum.  

600g Dana incik
3 yemek kaşığı tatlı Macar toz  kırmızı biberi
1 tatlı kaşığı  un
1 tatlı  kaşığı  tuz
1 tatlı kaşığı  çekilmemiş kimyon
2 yemek kaşığı   tereyağı
2 soğan, ince kesilmiş
2 adet taze yeşil biber, halka halka kesilmiş
1 adet limonun suyu
150ml krema (opsiyonel)
 
İnciği iri parçalar halinde doğrayın veya doğratın. Sonra eskiler kokmasın diye yaparmış siz bu sefer ağzınıza layık olması için bir kaseye koyduğunuz kırmızı biber, un, kimyon taneleri ve tuzu karştırıp bir yemek kaşığı kadar kenara ayrıdıktan sonra geri kalanını etlerle harmanlayın.  Bu arada Fırını 140 derece de ısıtın.
 
Diğer tarafta güveç ya da dökme tencerenizde terayağını ocakta eritin. Orta ateşte etlerinizi her tarafı hafifce pişecek sekilde eti pişirin kenara çıkartın.
 
Güvecin dibindeki et kalıntılarınından kurtulun. Çok az daha yağ ekleyerek soğan ve yeşil biberleri kavurun. Üstüne ayırdığınız  bir yemek kaşığı unlu kırmızı biberli  kimyonlu karışımı ekleyin. Biraz bunlarla kavurun sonra etleri buna ekleyin ve üstünü örtecek kadar su koyun. Bunu 2,5 saat fırında pişirin. En son limon suyunu da ekleyin ve et tamamen  lime lime oluncaya kadar bir yarım saat daha pişirin. Üsütüne parçalanmış haşlama patates ile veya krema ile servis  yapabilirsiniz. 
 
 




1 yorum:

  1. Benim için eminim süper bir yol haritası olacak. Teşekkürler.

    YanıtlaSil