Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Kasım 2012 Pazar

Berlin/ Kabak Carpaccio

Şu ömr-ü hayatımda  aldığım en önemli derslerden bir tanesi ön yargının ayağımıza çok fena dolandığıdır.  Yazın ortasında neden böylesine güzel bir havada çalıştığımı sorguladığım  zayıf bir zamanıma denk gelmiş olacak ki "uç uç günleri"nde  Pegasus'tan  100 Euroya  Berlin biletlerini kapıverdim.  Hem  bayramımız hoş olsun, hem de evdekilere  süpriz olsun diye.. Niye Berlin? İnanılmaz ama resmen dinazorları için. Evet evet, resmen dinazorları. Çünkü dünyanın en büyük, en tam  dinazor iskeleti Berlin'de, hem de nefis bir müzenin içerisinde...Museum Für Naturkunde (www.naturkundemuseum-berlin.de), 25 milyon hayvan, mineral ve bitkinin sergilendiği; harika bir şekilde organize edildiği bir müze. Bence binlerce ders kitabına bedel.

Esasında tüm bu fikirler İdil'in bizimle daha  zevkli bir gezi geçirmesini sağlamak amacıyla çıktı. Bizim için, sokaklar güzel, yemekler, lokantalar, sohbetler güzel.. Tatilin hatta en önemli aksiyonları. Ama 10 yaşındaki bir hanımın pek ilgisini çekmeyebiliyor haliyle.  Yaşlar ilerledikçe bizimle gezmek istemeyebilir düşüncesiyle  paniğe kapılan ben, derhal dinazorların yolunu tuttum. Böylece soluğu  geçtiğimiz Kurban Bayramında Berlin de aldık.  Eski Doğu Berlin de yer alan Mitte bölgesi şehrin kalınabilcek en güzel turstik yeri. Novotel ise harika bir lokasyon ve çok uygun fiyatlar veriyor. 

Brandenburger Tor (tarihi kapı, anıt), Müzeler adası ve haliyle bunun içerisinde yer alan Pergamonmuseum (yani Bergama müzesi), Fernsehturm (yani 365 m yüklekliğindeli simge haline gelmis televizyon  kulesi),  Alexanderplatz  meydanı hep bu bölgenin içerisinde kalıyor.





Doğu Berlin, demir perdenin soğuk havasını atalı çok olmuş ve bence tasarım, şehircilik, kültür açısından sıcacık ve yaşayan  kozmopolit bir şehir halini almış. Eğer farklı butikler görmek istiyorsanız mesela Haskesche Höfe  çok hoş, eski, avlu içinde avlu bir bina... Ama lokantalara pek takılmayın derim.  Bizim bulduklarımız biraz hayal kırıklığıydı.. Fakat süper ucuz. Eeee ucuz etin yahnisi kuralı her daim geçerli.. Yoksa Berlin yemek içmek için son derece hoş bir yer. İstediğiniz fiyattan yer bulmak mümkün. Ve galiba İstanbula oranla çok daha da uygun. 








Bana en karşık duygular yaşatan yerlerden birisi açıkcası Bergama müzesi oldu. Kızsam mı, takdir mi etsem bilemedim.  Ege'min inanılmaz bir hazinesi orada görmek her Türk evladı gibi açıkçası benim de içimi hoplattı. Ama korunmuşluk, ihtimam  ve sergilenişteki ayrıntılara verilen önem beni bir yandan da gayet etkildi. Facebook'da  duvarımda dediğim gibi her kültürel parça doğduğu topraklarda güzel  ama ne diyelim "Verenler utansın!".


Bu arada eğer Fernsehturm'a çıkmak ve klasik bir şehir manzarası görmek sizi açmadıysa   o zaman bunun kapısındaki bisikletli çek çeklere binmeniz tavsiye olunur. Bölgede yarım saatlik sıcacık battaniyenin altında bir tur ile, hele ki güneş de yüzünü sizden esirgememişse keyfinizin  yerine geleceği kesin.

Bizi ilk gün  kocaman güler yüzüyle karşılayan Selçuk'un bize yaptırdığı ufak şehir turundan sonra tüm öğleden sonramızı yürümeye adayıp yorgun argın, saç baş bir yanda yiyecek bir yerler ararken kendimizi elimizdeki listeden tavsiye edilen AIGNER ( http://www.aigner-gendarmenmarkt.de/ )  lokantasında buluverdik.   Eski ve çok şık bir lokanta. Französische caddesi de zaten bana sorarsanız şık bir cadde. Saat 7 civarında, lokanta  bizim gibi çocuklu, dağılmış bir aileyi görmeye pek hazırlıklı değildi. Bu arada  bu saatlerde lokantanın müşteri profili daha ziyade yetmiş yaş civarında. Haşlama et tarzı yemekleri ise  menüsünde ünlülerden. Ben nefis organik bir ördek, diğer eşraf ise şinitzele yöneldi. Servisin kalitesi şuradan belli oluyor biz daha talep etmeden  İdil'e  küçük bir şinitzel istediğimizde  anında fiyatın yarısı faturaya yansıtılmış olarak gelmişti bile.  Ancak  lokantanın kendi şaraplarını denemeyin ve gürültücü bir topluluksanız sekizden sonra gelin. Yaş ortalaması ancak kırklarına iniyor zira :)

İkinci gün akşamı ise  Nikolaikirche meydanındaki ufak bir italyan lokantasına gittik. O bölgede çok keyifli ve anladığım kadarıyla çok hoş lokantalar var.. Zira bir kaç tanesini gözümüze kestirip dalış yaptık ama dolu çıktılar. 

Berlin'i bana sorarsanız bizim için en sıcak yapan şey Türklerin varlığı.   Selçuk bizi eşi Sabine ile Türklerin yaşadığı bölge olan Kreuzberg'e götürdü.

Little Tibet
Önce Little Tibet lokantasında harika bir crispy duck yedik, dumplingler ise tam yandaki tabaktan çalmalık. (http://www.little-tibet-berlin.de/site/ ).  





Knofi'nin peynir ezmeli mezeleri
Arkasındam Knofi adlı bir kafeye gittik, (http://www.knofi.de/ ). Arkada Kıraç çalıyor önünüzde sıra sıra peynirli Türk mezeleri ( orada öyle bir adet ve hoşluk yaratmış Türkler, her şeyin beyaz peynirli ezmesini yapıyorlar, pancardan tutun, ıspanağa kadar ve işin komiği bu bir Türk yemeği olarak biliniyor orada). Kapıdan çıkınca çekirdekçi, sıra sıra dönerciler... Berlin bizden olmuş anlayacağınız.  Almanlarsa ne sert, ne nemrut. Bence hepsi espirili ve güler yüzlü, ta ki kuralları aşmaya çalıştığınız veya insiyatif kullanmalarını istediğiniz zamana kadar...



Nerden aklına geldi diyeceksin ama bu sefer en hafifinden Kabak Carpaccio tarifi vermek geldi içimden. Esasında tam bir yaz yemeği. Çünkü çok taze sakız kabağından  ve güzel bir kaç tane  çeri domatesinden, taze reyhan yaprağından başka ihtiyacınız olan ana bir  malzeme yok . Herkes müdavimi olmayabilir ama benim gibi hafif yemeklere düşkün olanlar için bir numara.

KABAK CARPACCIO

İki adet çok taze kabağı rendenin dilimleyici bölümüyle dilimliyorsunuz, sonra kuru nane, tuz ve zeytinyağı ile ellerinizi kullanarak güzelce marine ediyorsunuz. Üstüne  nar ekşisi, çeri domatesler ve reyhan yapraklarınızı koyarak hemen servis ediyorsunuz.  Zira bu yemek/ salata  servisten hemen önce  hazırlanıp tüketilmeli. Yoksa pek bir şeye benzemez haberiniz olsun.