Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Temmuz 2011 Pazar

Yaz muhabbetleri/ Tapas



Yazın en güzel tarafı nedir? Tabii ki ilk olarak yapılan uzun balkon / teras sohbetleri. Ama yazlıkta, ama tatil köyünde, ama gidilen açık hava  lokantasının masa başında ....Ve genellikle de gece veya akşam üstü yapılan muhabbetlerin tadı başkadır.  Yasemin kokuları yalar yüzünü, her şey başka gözükür.  Bu senenin güzel tarafı  sıcakların geç bastırması oldu. Bunaltmadan, ılık ılık.... Dostlarımız uğrar bize hafta sonları, özellikle Pazar öğleden sonraları  öğlen -akşam arası yenilen yemekler en sevdiklerimizden... Hep aklıma İspanyollar gelir. Uzun uzun yenilen bu Pazar yemeklerini görünce  bayılmıştım.  Tapas yiyip uzun uzun şarap içmek ve bağıra bağıra sohbet etmek.  Bu nedenle geçen Pazar akşamüstü  Elvan'nın bize uğraması üzerine birden Tapas tipi bir şeyler hazırlamak istedim. Çıkış noktasıysa evdeki Manchego peyniriydi. Bu koyun peyniri beni büyüler.. Zevk benim değil mi?  Oturup illa ki Fransız, İsviçre peynirlerine mi bayılmalıyım? İşte ben de bazılarının kaşardan pek de farklı bulmayacağı bu peynire bayılıyorum. Ve buldum mu da alırım. Ama açıkçası Türkiye'de pek göremedim bugüne kadar.   Peynir var mı gerisi kolay..   Doğra taze  dometesleri sarımsak ve tuz ekle al köy  ekmeğini sür zeytinyağını biraz taze reyhan, biraz peynir derken işte çıktı  İspanyolların domatesli ekmeklerinden.. Elimdeki Cooking in Spain kitabına şöyle bir göz gezdirdim Elvan gelmeden... Yağda kızarmış kroketler, marine zeytinler hepsi Tapas sofrasında var.. İspanyolların iş çıkışı  akşam yemeğine kadar atıştırmalıkları  bizim yemeğimiz oluverdiler... En önemlisi ise sohbetin  güzelliği tabii. Mesela  Sinyora Enrica NY da Türk festivalinde gösterilecek ilk film olacak, kolay mı?

Yazın güzelliğinin ikinci ayağı ise benim için İstanbul Müzik ve Caz festivali. İstanbullu olduğuma  şükrettiğim zamanlardandır festival zamanı...    Süper sanatçılar ayağına gelir ve sen nezih güler yüzlü bir toplulukla bunları izlersin. İnsan daha ne ister ki?  Gittikçe yükselen bilet fiyatları ve zaman kısıtlılığı  belimi bükse de en az her ikisinden de ikişer, üçer bilet almaya çalışıyorum. Ve bu sene de Doğudan  Masallar adı altındaki düzenlemede dinlediğim keman virtiözü Nicola Benedetti benim yeni keşiflerimden oldu mesela.. Belki de herkesin aksine Festival benim için bazen bir tanışma yeri olur ve ben sonra o sanaççıları dinlemeye başlarım, cd lerini takip ederim. Bu sefer riski göze alarak  İdil ile beraber ailecek gittik. Yarı söylenmece yarı uyumaca... gene de bu çabalarımın ileride onun tarafından takdir edilceğini düşünüyorum. Ve biraz da olsa klasik müzik sevgisi verdiğimi. Ben ilk baleme onüç yaşındayken gitmiştim.  AKM de kendimi ne kadar ayrıcalıklı hissettiğimi hatırlıyorum.  Ve bence esas bana konser kültürünü verenin o küçük boyumla yaptığım AKM ziyaretleri olduğunu düşünüyorum. Sonrasında  ise üniversitede gittiğimiz Cumartesi sabah konserleri, festivali takip etmenin heyecanı... Umarım İdil de bu ilklere bakarak ilerde güzel anılara sahip olur ve  hayatında konsere gitmek gibi bir zevk edinir.  Onüç yaşındayken bizi baleye götüren fizik hocamız koyu bir ODTÜ'lüydü ve senelerce Anadolu'nun bağrında çalışıp geldiği İstanbul'da insanların burunlarının dibindeki  bu aktivitelere hiç ilgi göztermemelerine çok içerlemiş olacak ki bize döndü ve "Hepiniz odun gibi yaşıyorsunuz. Bu sömestr mutlaka bir AKM de bir  gösteriye gideceğiz" dedi ve  en azından benim odunluktan sıyrılmamı sağladı diyebilirim. Dur bir düşüneyim, bugün sınıftaki yakın arkadaşlarımdan en  üçü  çok ciddi takipçidir. Demek kadıncağızın bizde parmağı var.. Bir de adını hatırlasam...  Olsun kendisine  selam olsun... hem de gönülden