Parc des bastions Restaurant ( Cenevre)
1, Promenade des Bastions - 1204 Genève - T.+41 (0)22 310 86 66
www.bastions.ch/
Cenevre'ye her gidişimde babamı anarım. Cenevre'ye yaptığı ilk ziyaretten sonra oldukça etkilenmiş gözüküyordu. Nehri, insanların medeniyetini, Cafe De Paris'nin önündeki kuyruğu ve yediği güzel yemekleri uzun uzun anlatmıştı. Babam iş seyahatine gitmezdi. Zaten o zamanlar yurt dışına iş seyahatine gitmek pek alışılmış bir şey de değildi. Bu nedenle genelde Avrupa gezilerini ( Avrupa diyorum çünkü babam başka yerlere açıkçası gitmeye pek meraklı değildi. Galiba uzun uçak yolculuklarından da haz etmemesi buna ciddi bir etken olmuştu) ya ailecek ya da annemle birlikte yapmıştır. Hatta tam bir İtalya hayranıydı diyebilirim. Onlarca kez ziyaret etmişliği vardır desem yeridir.. Bir çeşit hayranlık. Cenevre onun yegane gittiği iş seyahetlerindendi bu nedenle şehir onu farklı bir yönüyle etkilmişti.. İş yemekleri, toplantılar, finans dünyası vb... babamın İtalya daki pazar ziyaretlerinden farklı bir formattı :) Nur içinde yatsın hakkaten en çok pazar dolaşmaya bayılırdı.. Ben de bayılrım ya..
Bristol Hotel'den Cenevre sabahı |
Bu nedenle Cenevre'de onu anmadan edemem. Benim yürdüğüm yerlerde dolaşmış mıydı diye merak ederim. Ve meşhur çimeninin üzerine yapılmış saate ve fıskıyeye bakıp onun hislerini tahmin etmeye çalışırım. Galiba burada neyi sevdiğini anlayabiliyorum. Bu şehrin kasabadan hallice büyüklüğü içerisinde ciddi bir Avrupa medeniyeti ve huzuru yatıyor. Sanki küçük ve ideal bir dünya gibi, varlık, kültür, doğa .. hepsinden var. İçinde kaybolmayacak kadar yeterli büyüklükte ve savrulmayacak derece limitli bir kozmopolitlikte...
Ben de seviyorum bu şehri. Her seferinde iyi anılarla dönmüşümdür buradan. Her seferinde iş için gitmeme rağmen. Hele bir de dostları gördüm Cenevre oluverir, İstanbul benim için. Çok güzel yemekler yemeşimdir bugüne kadar. Ama açıkça söyliyeyim biz Turklerin yemek ve içmek düşkünlüğü en iyi yerleri bulup çıkartmakta bizi üstün kılıyor. Eee, biz hangi ücra köşede olursa olsun iyi yemek içmek olduğu zama ne de olsa kapsında birikiveririz. Ümraniyedeki dönerci Celal Usta'ya gittikce mesela bunu hissediyorum.
Herneyse, ilk akşam bizzat lokallerin seçtiği şehrin içerisinde yer alan Bastion parkındaki "Parc des bastions Restaurant" a gittik kuşkonmazlı ve jambonlu milföyle yapılan başlangıç harikaydı.. Ama ana yemek olararak gölden çıkan küçük balık kızartmalarından oluşan yemeğimi maalesef beğenmedim. Belki de çok güzel bir parkın ortasında nefis bir akşamda oturmamıza rağmen hafta sonu devam eden festival nedeniyle parkın her yerinden gelen keskin idrar kokusunun benim iştahım üzerindeki etkisi de diyebiliriz. Bilemiyorum... Ama pek fenaydı ...hele ki çantamı yere koymak zorunda kalmam nedeniyle hissettiklerimi tahmin edemezssiniz .. Kafam onu nasıl dezenfekte etmem gereketiği fikriyle uğraşıp durdu yemek boyunca.... Oysa ki ben titiz bir hatun sayılmam.. Ama o koku yok mu?..
Ama ertesi akşam devreye lokal Türkler diyebileceğimiz kesim girdi. En büyük fark diğer grupla sessiz sakin karar verilen ve herkesin hemen uyum gösterdiği lokanta seçiminin, tahmin olunacağı üzere, Türkler arasında oldukça gürültülü ve zor yapılması oldu.. Kimi et yiyelim diyor, kimi açık havada oturalım diyor, diğeri atlıyor "yağmur yağacak ben karışmam bence Lipp'in terasına gidelim bak oranın üstü kısmen kapalı var" diyor.. Bu arada bana kıyılamıyor, ben ne isterim diye soruluyor, ben " Fark etmez ama Franasız olursa memnun olurum" deyince işler iyicene karışıyor. En sonunda "Deniz ürünleri ister misin? ama kabuklululardan" diyorlar "tabii tabii" deyince hafif muhalefetler olsa da kendimizi Cefe du Centre'de (http://www.cafeducentre.ch/ambiance.html 5, Place du Molard - CH-1204 Genève - Tél. +41 22 311 85 86) buluyoruz . Esasında iş konuşuyoruz ama gören veya en azından Türkce bilen kesin anlayamaz, daha ziyade 3. sayfa haberi havasındayız hepimiz.. Yeşil karides ayıklamaktan kokmuş ellerimizle, en yalanarak ve en zevkli konumda , güzel roze şarabımız eşliğinde Cenevre'yi, İstanbul'u altüst ediyoruz...
En sonunda konu beylerin bana " Last night" filmini seyrettin mi? " diye sormalarının üstüne çekişmeli bir aldatma konusu açılıyor ama benim fazla libarel olduğuma kanaat getiren beyler ortamın fazla kızışmaması üzerine yeterince zevk alamayarak konuyu kapatıp beni milföy pastası yemeye ikna ediyorlar. Ve işte dananın kuyruğu o noktada kopuyor.. Üstünde nasıl yenilmesi gerektiğini gösteren ufak bir kağıtla gelen bu nefis tatlının gevrek tereyağ kokusunu ve nefis kremasını size anlatamam. Yolunuz düşerse mutlaka Lipp isimli lokantada (http://www.brasserie-lipp.com/ Confédération Centre Rue de la Confédération 8 1204 Genève) bu tatlıdan denemenizi tavsiye ederim. Bu arada söyliye söyliye yağdırdığımız yağmurun altında yenilen tatlı, edilen güzel sohbetle dediğim gibi Cenevre bir anda oluverdi İstanbul ... Milföy'ü hariç..
Son olaraksa ertesi gün aynı grup beni öğlen bir pizzacıya götürüp ( Luigia: http://www.luigia.ch/espace-medias-LUIGIA-dossier-presse.htmlgötürerek Rue Adrien-Lachenal 24 1207 Genève), bikini sezonu falan demeyip, bana oranın börek gibi kıvrılarak yapılan ve oranın şefinin keşfi olan, son derece yaratıcı ve lezzetli bulduğumuz gül börek gibi kıvrılarak yapılan pizzayı da yedirmezler mi? Memlekete biraz daha ağırlaşmış olarak döndüm diyebilirim. Ama mutlu.....