Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Haziran 2011 Çarşamba

Cenevre/ Babam













Parc des bastions Restaurant ( Cenevre)
1, Promenade des Bastions - 1204 Genève - T.+41 (0)22 310 86 66
www.bastions.ch/

Cenevre'ye her gidişimde babamı anarım. Cenevre'ye yaptığı ilk ziyaretten sonra oldukça etkilenmiş gözüküyordu.   Nehri, insanların medeniyetini,  Cafe De  Paris'nin önündeki kuyruğu ve yediği güzel yemekleri uzun uzun anlatmıştı. Babam iş seyahatine  gitmezdi. Zaten o zamanlar yurt dışına iş seyahatine gitmek pek alışılmış bir şey de değildi. Bu nedenle genelde  Avrupa gezilerini ( Avrupa diyorum çünkü babam başka yerlere açıkçası gitmeye pek meraklı değildi. Galiba uzun uçak yolculuklarından da haz etmemesi buna ciddi bir etken olmuştu) ya ailecek ya da annemle birlikte yapmıştır. Hatta tam bir  İtalya  hayranıydı diyebilirim. Onlarca kez ziyaret etmişliği vardır desem yeridir.. Bir çeşit hayranlık. Cenevre onun yegane gittiği iş seyahetlerindendi bu nedenle şehir onu farklı bir yönüyle etkilmişti.. İş yemekleri,  toplantılar, finans dünyası vb...  babamın İtalya daki pazar ziyaretlerinden farklı bir formattı :)  Nur içinde yatsın hakkaten en çok pazar dolaşmaya bayılırdı.. Ben de bayılrım ya..

Bristol Hotel'den Cenevre sabahı

Bu nedenle Cenevre'de onu anmadan  edemem. Benim yürdüğüm yerlerde dolaşmış mıydı diye merak ederim. Ve meşhur çimeninin üzerine yapılmış saate ve fıskıyeye bakıp onun  hislerini tahmin etmeye çalışırım. Galiba burada neyi sevdiğini anlayabiliyorum. Bu şehrin kasabadan hallice büyüklüğü içerisinde ciddi bir Avrupa medeniyeti ve huzuru yatıyor. Sanki küçük ve ideal bir dünya gibi, varlık, kültür, doğa .. hepsinden  var. İçinde kaybolmayacak kadar yeterli büyüklükte ve savrulmayacak derece limitli bir kozmopolitlikte...

Ben de seviyorum bu şehri. Her seferinde iyi anılarla dönmüşümdür buradan. Her seferinde  iş için gitmeme rağmen. Hele bir de dostları gördüm  Cenevre oluverir,   İstanbul benim için.    Çok güzel yemekler yemeşimdir bugüne kadar.  Ama açıkça söyliyeyim biz Turklerin yemek ve içmek düşkünlüğü en iyi yerleri bulup çıkartmakta bizi üstün kılıyor.  Eee, biz hangi ücra köşede olursa olsun iyi yemek içmek olduğu zama ne de olsa kapsında birikiveririz. Ümraniyedeki dönerci Celal Usta'ya gittikce mesela bunu hissediyorum.

Herneyse, ilk akşam bizzat lokallerin seçtiği şehrin içerisinde yer alan  Bastion parkındaki "Parc des bastions Restaurant" a gittik kuşkonmazlı ve jambonlu milföyle yapılan başlangıç harikaydı..  Ama ana yemek olararak gölden çıkan küçük balık kızartmalarından oluşan  yemeğimi maalesef  beğenmedim. Belki de çok güzel bir parkın ortasında  nefis bir akşamda oturmamıza rağmen hafta sonu devam eden festival nedeniyle parkın her yerinden gelen keskin idrar kokusunun benim iştahım üzerindeki etkisi de  diyebiliriz. Bilemiyorum... Ama pek fenaydı ...hele ki çantamı yere koymak zorunda kalmam nedeniyle hissettiklerimi  tahmin edemezssiniz .. Kafam onu nasıl dezenfekte etmem gereketiği fikriyle uğraşıp durdu yemek boyunca.... Oysa ki ben titiz bir hatun sayılmam.. Ama o koku yok mu?..

Ama ertesi akşam devreye lokal Türkler diyebileceğimiz kesim girdi.  En büyük fark diğer grupla sessiz sakin karar verilen ve herkesin hemen uyum gösterdiği  lokanta seçiminin,  tahmin olunacağı üzere, Türkler arasında oldukça gürültülü ve zor yapılması oldu.. Kimi et yiyelim diyor, kimi açık havada oturalım diyor, diğeri atlıyor "yağmur yağacak ben karışmam bence Lipp'in terasına gidelim bak oranın üstü kısmen kapalı var" diyor..   Bu arada bana kıyılamıyor, ben ne isterim diye soruluyor, ben " Fark etmez ama Franasız olursa memnun olurum" deyince işler iyicene karışıyor. En sonunda "Deniz ürünleri ister misin? ama  kabuklululardan" diyorlar "tabii tabii" deyince hafif muhalefetler olsa da  kendimizi  Cefe du Centre'de (http://www.cafeducentre.ch/ambiance.html 5, Place du Molard - CH-1204 Genève - Tél. +41 22 311 85 86)  buluyoruz  .  Esasında iş konuşuyoruz ama gören veya en azından Türkce bilen kesin anlayamaz,  daha ziyade 3. sayfa  haberi havasındayız hepimiz..  Yeşil karides ayıklamaktan kokmuş ellerimizle, en yalanarak ve en zevkli konumda , güzel  roze şarabımız eşliğinde   Cenevre'yi,  İstanbul'u altüst  ediyoruz...


 En sonunda konu  beylerin bana " Last night" filmini seyrettin mi? " diye sormalarının üstüne çekişmeli bir  aldatma konusu açılıyor ama benim fazla libarel olduğuma kanaat getiren beyler ortamın fazla kızışmaması üzerine yeterince zevk alamayarak konuyu kapatıp  beni milföy pastası yemeye ikna ediyorlar.  Ve işte dananın kuyruğu  o noktada kopuyor..  Üstünde nasıl yenilmesi gerektiğini gösteren ufak bir kağıtla gelen bu nefis tatlının gevrek tereyağ kokusunu ve   nefis kremasını size anlatamam. Yolunuz düşerse mutlaka Lipp isimli lokantada (http://www.brasserie-lipp.com/ Confédération Centre Rue de la Confédération 8 1204 Genève)  bu tatlıdan denemenizi tavsiye ederim.  Bu arada söyliye söyliye yağdırdığımız yağmurun altında yenilen tatlı, edilen güzel sohbetle dediğim gibi Cenevre bir anda oluverdi İstanbul ... Milföy'ü hariç..



Son olaraksa ertesi gün aynı grup beni öğlen bir pizzacıya götürüp  (  Luigia:  http://www.luigia.ch/espace-medias-LUIGIA-dossier-presse.htmlgötürerek Rue Adrien-Lachenal 24 1207 Genève), bikini sezonu falan demeyip, bana  oranın  börek gibi kıvrılarak yapılan ve oranın şefinin keşfi olan, son derece yaratıcı  ve lezzetli  bulduğumuz  gül börek gibi kıvrılarak yapılan  pizzayı da yedirmezler mi? Memlekete biraz daha ağırlaşmış olarak döndüm diyebilirim. Ama mutlu.....

18 Haziran 2011 Cumartesi

Dubai / Tabbule

Dubai' ye giderken hiçbir özel  beklentim olmadan gittim. Sonuçta tamamen iş odaklı bir gezi olacaktı. Çölün ortasındaki kuleler pek ilgimi çekmiyordu. Beni en çok endişelendiren  dört haftadır geçmeyen ve en sonunda alerjik astıma  dönüşen kronik öksürüğümdü. 45 derece sıcaklıktan 18 derecelik  klimalı ortamlara geçmenin beni etkilememesi ihtimalini düşünemeyip yanıma yaşlı kadınlar gibi otuz tane ilaç alarak  kendimi  yatıştırmaya çalıştırdım. Durum hiç düşündüğüm gibi olmadı. Yok, sıcaklık düşündüğüm gibiydi ama ben galiba minimum etkiyle durumdan sıyrılmayı başarabildim.

Uzun, yorucu ve uykusuz günün ardında, halen daha dişilik hormonlarının verdiği alışveriş motivasyonuyla kendimizi bir saatline de olsa Dubai Mall  yani Dubai'nin en büyük  alışveriş merkezlerinden  birine attık. Bence heyacanlancak bir şey yok. Marka  almak istiyorsanız anladığım kadarıyla nispeten ucuz. Elektronik eşyalarda ise en makul fiyatlar Duty Free 'de ya da  Emirate's Mall'daki ( diğer bir alışveriş merkezi) Carrefour 'da bulmak mümkün. Tabii orada da stok bulabilirseniz. 

Akaret'lerdeki Al Jamal 'de sunulan mezeler Lübnan mutfağından

Dubai Mall'un hemen arkasında lokantaların yer aldıgı Souk Al Bahar'a  bir havuzun üstünde köprüyle geçilebiliyor.  Ve belirli saatlerde mesela 19:00 da  ışık, su ve müzik gösterisi yapılıyor.  Ben gösteriye bayıldım. Capitol'deki  her öğlen yapılan gösteriyle  sakın karşılaştırmaya kalkmayın, arada dağlar kadar fark var. Çektiğim videoyu eklyebilirsem ne ala..  Gösteriden sonra daha fazla neme dayanamayıp( güneş battıktan sonra nem dayanılmaz oluyor) kendimizi attığımız Souk Al Bahar'ın içindeki  Abd El Wahab adlı Lübnan lokantası oranın önde  gelen Lübnan lokantalarındanmış.   Açıkçası bildiğimiz yemeklerin  farklı formatlarını  sanki yer gibiydik.  Genel olarak daha ekşili bir format.. Mumbar dolmalarının nar ekşisiyle sunulduğu  ya da humusun çok daha limonlu yapıldığı .. Mesela  içli köfteler daha küçük ama dış çepheri daha kalın...  Denemeye değer... Tek bir şeyi denemeyin o da  kadehte getirilen Lübnan şaraplarını.. Hayatımda yegane geri gönderdiğim şaraplardan olma ünvanını kazandı benden. Bu arada bazı lokantalarda zaten  içki dahi servis edilmiyor.  Eee olacak o kadar...

Lübnan mutfağının beni en cezbeden  tatlarında biri Tabbule.. Bu son derece basit salata/meze yi neden humus kadar benimsememişiz bilemedim.

İşte tarif:

Maydanoz (2 demet),
Nane (2 demet),
Domates (1 adet)
İnce bulgur (4 yemek kaşığı)
Limon suyu ( yarım adet),
1 Tatlı kaşığı nar ekşisi
Zeytinyağı (6 yemek kaşığı),
Taze soğan (4 adet),
Bazı tariflerde  Nar  gördüm bence çok yakışabilir.
Tuz (1 tatlı kaşığı)


Yeşillikleri  yıkayın ve saplarını kese­rek temizleyin. 2 demet maydanozu ince ince kı­yarak doğrayın ( Marifet burda:). Aynı şekilde 2 demet naneyi doğra­yın. Doğradığınız malzemeleri büyük bir kabın içine alın.İnce dilimlenmiş taze soğanı, 1 adet kabuğu soyul­muş domatesi ince ince doğrayarak aynı kabın içine ekleyin. Arkasından iyice yıkanmış ince bulgur, limon suyu , nar ekşisi ve zeytinyağını ekleyerek karıştırın. İşte size nefis bir meze...


Dubai'nin en ilginç yanlarından birisi  çeşit çeşit millettten, renkten insanların varlığı.. Arapları zaten iş hayatında görmek pek mümkün değil. Ama tüm bu farklı insanların harmoni içersinde olduğunu görmek çok hoş.. Çarşaflının yanında şortlu, hint kıyafetlinin yanında entarili araplar.. Orada yaşayan arkadaşımın sözleri çok ilginçti ve bence durumu bizim için çok iyi özetliyordu "Buraya ilk geldiğimde sakalları göğsüne kadar inen  molla görünümlü  adamlara bakıp "ben bunlara ne konuşacağım?" diyordum. Sonra baktım ki esasında bu onların sadece görünüşü, öyle giyinmek adetlerinde var"   Çok haklı bence öyle çok önyargımız var ki kafamızda.. Bunları aşabilmek için iyi bir  ortam Dubai.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Bahar esintileri/ Enginar Dolması

 Ben  bir işkolik değilim  bu sadece kendi yakıştırmam da olmasa gerek ama bazen özel hayatın  ağır bastığı ve işi açıkçası bir sığınak olarak gördüğümü ve koşa koşa gittiğimi söylemem lazım.  Bu nedenle kendimden kuşku duyarım hatta...  İnsanlar bebekleri doğduğunda hamilelik izninden sonra işe dönerken bunalıma girip ağlarken ben yine koşa koşa dönmüştüm.  Bebeğimle bereber olmak ağır geldiği için değil sosyal  hayattan uzak almak ve  rutin işleri yapmak bana sıkıntı verdiğinden. Bazen  hafta sonları da boyle hissediyorum açıkçası, işimde daha fazla kendim olabildiğimi düşündüğüm  zamanlar bile var..  Galiba işte çok iyi arkadaşlarımın olması da buna etken...   Hani derler ya bereber gülüyoruz bereber  söylüyoruz, tam o misal. Bence iş arkadaşlarıyla o kadar  uzun dönemleri beraber geçiriyoruz ki  esasında okul arkadaşlarını falan katlayan bir muhabbet oluşuyor en sonunda, hele ki o iş yerinde yıllardır çalışıyorsanız...

Hattta birbirinizi etkilemeye ve birbirinize benzemeye bile başlıyorsunuz diyebilirim. Artık en son Sera'nın dişi kırılıp benim de arkasından dişim kırıldığında ve bu iki kere tekrarlandığında kendi kendime "pes" dedim. Bu kadar mı etkileşim olur. Beraber vakit geçiren kadınların aynı zamanlarda regl olduğunu duymustum.. Dogrudur da.. ama bu diş kırılması meselesi beni hayli şaşırtı.  Bunun yanında birbirimizin zevklerini, neye nasıl reaksiyon göstereceğimizi o kadar iyi çözdük ki Nünüsüz aykabı alamamaya, seslerini duymadan gün geçirdiğimde rahatsız olduğum zaman hayatım da bu insanları oturtmaya başladığım yerleri daha iyi gördüm diyebilirim... Valla  ben  işte bu noktada kendimi çok şanslı sayıyorum..


Klasik zeyninyağlı, garnitürlü enginar
 Samimiyet bence gercekten karşındakini kaale almak, önemseyerek hareket etmek  ama öte taraftan da bir o kadar da açık kalpli ve dürüst olabilmek.... yoksa anlatılan konuların ne kadar özel olduğunun önemi yok sanki artık. Herkes büyük bir samimiyetle konuşuyor gibi gözüküp sonra arkasından sanki dış kapının mandalı muamelesi yapması hali çağımıza ait diye düşünüyorum. Hepimiz "..mış gibi"  yaşama adeti çıkardık.  Beraber yiyip içmenin, gece yarılarına kadar oturmanın samimiyet olmadığını  otuzbeşinden sonra anlayanlardanım ben. Son zamanlarda en hosuma giden bir de artık bizzat "Yalan Rüzgarı"  hikayelerinin çevremizde yaşanmaya başlaması. İnsanların samimi arkadaşlarının kocalarıyla/karılarııyla, partnerleriyle beraber olması hali. İşte gerçek samimiyet ve paylaşım bu olsa gerek :)  


Çiya' da her ilkbahar bol bol enginar dolması bulmak mümkün 
 Tüm bu  üçüncü sınıf magazin kıvamındaki ruh halimi kenara bırakırsak, ben esasında  Sera'nın hemen hemen  her yaptığı yemeği  benim bloğumu benimseyip üşenmeden paylaşması haline gelmek istiyorum. Kendisi  benim antin kuntin yemeklerimle dalga geçer..Hatta bu nedenle bana Bereketli Olsun/ Gönül Candaş adlı en klasik Türk yemekleri tarfleri kitabını bile almışlığı var.  Kurutulmuş bamya çorbası, en klasiğinde kakaolu kek  pişirir  pişirmez gönderir resmini bana. "İşte yemek bu kızım" diye..  " Koy bloguna"...  Klasik Turk yemeklerine değil de daha ziyade yöresel sayılabilecek yemeklere ilgim olduğunu kabul ediyorum.. Ya da bazı  değişik ülkelerin mutfaklarına.. Ama ben de  ülkemin bir "Dolma Çocuğu"yum, bu durum asla inkar edilemez. Nesli'nin annesinin kırmızı biber dolmalarıyla, annemin küçük etli sarmalarıyla tüm çocukluk ve gençliğimi geçirdim diyebilirim.  Bence hatta kişinin iyi yemek yapıp yapmadığını anlamak için öncelikle dolmasını yemek gerekir durumu anlamak için... Bu nedenle bu bahar esintilerinin beni çarpması vesilesiyle yattığım yatağımdan bir dolma tarifi yazmaya kararlıyım.. Hem de Sera ile yaptığımız istişareli tarif  ile.   En yöreselinden Enginar Dolması..  eee ne de olsa kür zamanı  geldi geçiyor bile geldi..


Sera'nın dolması
 Tarif söyle :
4 adet  çanaklı Enginar (Zeus'un evini beğenmeyen sevgilisini Enginar'a çevirdiğini  biliyor muydunuz?)
1 Yemek kaşığı un
1,5 adet limon
1 Su bardağı prinç
3 adet taze sogan
1  Demet  dereotu
1 Çay bardağı zeytinyağı
1 su bardağı su
Tuz

Enginarları en güzeli enginarcınıza dolma yapmak istediğinizi söyleyerek kestirin. Yok naz yaptıysa takılmayıp eve getirin.  Çünkü ağız kokusu çekmeye değmez... Öncelikle dışındaki çanak yapraklarının iki sırasını kopartın. Daha sonra sapını çiçeğe bağlandığı noktadan kesin. Çiçek kısmının kalan yapraklarını 1-2 cm keserek hepsini düz hale getirin. En önemli kısım yapraklası vurarak ve esneterek aralamanız, açmanız. Sonrasında içindeki tüyleri küçük kaşıkla veya bıçakla kazıyın. Tabii arkasından güzelce yıkayarak Enginarları limonu yarıya bölerek güzelce ovun. su dolau diğer yarım limonu sıktığını bir kapta bekletin. Bu arada saplarında kenarlarını salatalık gibi soyarak kullanabilirsiniz. Pirinci yıkayıp soğan ,  ince kesilmiş dereotu ve biraz tuz ile karıştırın.  Bu iç malzemeyi enginarların içine yerlestirin. Ancak Sera ile kesinlikle fazla doldurulmasının iyi sonuçlar vermedeğini gördük. Bu nedenle  princin pişerken şişeceğini kaale alarak yerleştirin. Zeytinyağı ile yarım limonu ve bir bardak suyu ayrı bir kapta karıştırıp dolmaların üstüne ve aralarına dökün. Ben düdüklü de pişirmeye çalıştım, Sera normal tencerede... Bence ilk etapta daha kontrollü olmak açısısnda kısık ateşte kapağı kapalı olarak uzun bir dönemde pişirmek en güzeli. Bu arada enginarlar tamamen soğuyuncaya kadar kapağı açmayın ki kararmasınlar.  Küçükken geçirdiğim sarılık nedeniyle yememin iyi olacağı tavsiye olunan  ( şimdi galiba bu teori çürütüldü. Hatta şöyle bir göz attığımda karaciğeri uyarıcı özelliği olduğu söylenmekle birlikte safra kesesi taşı sorunu olanların fazla tüketmemesi tavsiye olunuyor.) enginarın  müdavimi oldum seneler içerisinde. Babamın "yav biz bunları hayvanlara verirdik" ( Trakyalının sebzeyle pek arası yok haliylen...)diye dalga geçtiği  enginarın dolma versiyonunu herkese tavsiye ederim.  En sevdiğiniz arkadaşlarınız için pişirin, yemesi daha zevkli olur!