|
La vie d'une Autre |
Biraz evvel Juliette Binoche'un La vie d'une Autre ( Başka bir Kadın) adlı filmini seyrettim. Korkmayın, buradaki bir başka kadın o korkularak bahsedilen başka kadın değil, kendimizin ta kendisi. Esasında bundan onbeş yıl önce belki de hiç de olmayı tasarlamadığımız ama yaşanılanların, çevrenin, ailenin bizi başka kadına çevirmesine izin verdiğimiz ve en sonunda dönüp arkamıza baktığımızda o universiteden ilk çıkmış ya da ilk evlendiği gün kocasının elini sıkı sıkıya tutan kadını kaybetmiş ve başka bir kadına dönüşen bizlerden bahsediyorum. İşte film de böyle bir kadının hikayesini anlatıyor. Sevgilisiyle ilk beraber olduğu gecenin sabahında uyandoğında kendini tamamen farklı bir evde, sevgilisiyle 15 yıldır evli, 41 yaşında, 10-11 yaşlarında bir oğlu olan, işinde gayet yükselmiş, zengin olmuş ama boşanmak üzere ve kendi annesiyle dahi kavgalı, davalı bir kadına dönüşmüş olduğunu anlayan bir kadının hikayesi. Hayatının tam bu kritik döneminde onbeş yıl öncesine ait duygularla yaşamına devam etmek zorunda kalıyor. Düşüncesi bile ne kadar farklı yerlere götürüyor insanı değil mi? Şimdi şu anda 15 yıl önceki halimle oturuyor olsaydım acaba bugünü nasıl yaşar, bugünkü problemlerimi nasıl çözer ve ne gibi kararlar alarak yaşantıma devam ederdim?
Hayatın bize hep çok değerli tecrübleler kazandırdığını düşünür ve kazandığımız ciddiyet, asabiyet, ukalalık, "oldum" tavrının tüm travmalar, yaşanan acılar, büyük dönüm noktaları, belki de başarılar, paralar ve kariyer karşında ne kadar da haklı bir yanı olduğunu içten içe kurarız esasında, diğerlerinin de bunu çekmeye muktedir, hatta zorunlu olduklarını sanarız. İşte bana hayatın sillesi deddirttiren şey budur. Yaşananlar karşısında bazen bir an gelir artık hiç de eskisi gibi olmayacağınızı hissedersiniz. Eski siz bir anda resimlerde kalmaya başlar. Nedense o gülüşü ya da gözlerin içerisindeki o ışıltıyı fotoğraflarda bırakırsınız sonra da onlara bakınca "Ay ne kadar gençmişim" dersiniz hafif bir iç sızıntısıyla. Başkalarına kızmaya, uklalık etmeye, olaylar karşısında sinir krizi geçirmeye, küsmeye kendini haklı gören, hatalara, aksiliklere tahammülü olmayan aslında bayağı kırgın biri olmuşsunuzdur artık. Çünkü birileri de zamanında size çok kızmış, belki aşağılamış, ezmiş, incitmiştir. Kime ne tavır gösterdiğinizi değil, artık hayatın bu tavrı hak ettiğini düşünürsünüz. Çünkü hayat hakkında çooook şeyler biliyorsunuzdur artık ya da bildiğinizi zannediyorsunuzdur. Yani olgunluk adı altında yaşanan erozyon ve hatta belki de biraz deformasyondur aslında. Oysa ki, her seferinde yeni bir dönem başlar. Kapılar kapanır, kapılar açılır. Evet, her kapanan kapının ardında birilerini, bir parçanızı, bir huyunuzu bırakmışsınızdır ama kazanılanlar da esasında ceptedir. Bunu unutarak kimi zaman hınçlanarak, kimi zaman kininizi çaktırmadan, mağrur, kimi zamansa büyük bir sevinçle girersiniz yeni döneme ama her ne olursa olsun artık siz değişmişsinizdir.
|
2012 yılbaşı gecesi. |
Galiba yandaki fotoğrafa bundan bir on yıl sonra baktığımda da aynen böyle hissedeceğim. Ne genciz, ne saf, ne de Murathan Mungan'nın şiirinde dediği gibi henüz hiç kimsesi ölmemiş, ama gene de bir araya geldiğinde çocuklar gibi eğlenen, tamamen makaraları salmaktan çekinmeyen, bazen çemkiren, söylenen ama çemkirmeyi bile sonunda komediye dönüştüren bir kızlar gurubuyduk biz çalıştığımız yerde. Çevremizde bazen ayıplanan, çok konuşan, yüksek sesle gülen, bazen işin dozunu kaçıran ama bu duyguyu kaybetmemenin dahi ne büyük lüks olduğunu bilip buna sevinen, Sex and The City takımı geçen hafta maalesef darbe aldı. Sera'cık kanat açtı... Kimi ona uzun dedi ve giydiği topukluları çekemedi, kimi eleştirilerini beğenmedi söylediklerini kötümserlik deyip es geçti ama biz ve O, onun ne olduğunu ve kim olduğunu bilerek onu eski kapısının eşiğindeyolcu edeceğiz. Ve hepimiz bileceğiz ki, her ne kadar dostluğumuz baki olsa da ne o ofis eskisi gibi olacak, ne yaşanan öğle tatillleri, ne toplantılar, ne Orhangazi yolları, ne de şirket yemekleri. Diğerleri pek bir şey anlamayacak, "Burası bir şirket giden de olur gönderilen de" diyecek ama hiç kavrayamamış olacak ki, esasında yaşanan dört duvar içerisinde bizim için hayat; içtiğimiz kahveler, ikram ettiğimiz çikolatalar, etrafı kokuttuğumuz Çin yemekleri, küçük detaylarımıza yaptığımız / aldığımız iltifatlar, zor anlarımızda verdiğimiz destekler, yapılan şakalar, yaşanan komik anılar ve birbirimizi ayak seslerimizden dahi tanımanın verdiği hazdan ibaret... Yani ne kazanılan paralar, ne satılan ürünler, ne açılan yeni fabrikalar, ne girilen yeni marketler ya da yapılan yeni projeler... Bu nedenle hep düşünmüşümdür şirketler gider, değişir ama size kalan hep orada tanıdığınız insanlar olur. Onlar hayat boyu bir şekilde, iyi -kötü karşınıza çıkar ve siz "İyi ki en büyük yatırımı arkadaşlarıma, insana yapmışım" dersiniz. Şirketin tam ünvanı bile aklınızda değildir artık ama arkadaşınızı, en detayda kalan özelliğini bile hatırlarsınız, hatta tüm müziğiyle "Neee?" deyişini bile. Sera'yı da, iki- üç tane kariyeri ve sadece kendine yatırımı asıl sayanların haricinde, tüm iş arkadaşları onu güler yüzüyle, gerçek samimiyeti ve akıllılığıyla, en zor işi bile maximum bir saatte bitirişiyle, en zor sunumları bile keyifle yapışıyla anacak. Biz ise kariyerini hayattaki asli hedef sayanları ne gazetelerde göreceğiz ne de başka büyük şirketlerde. Görsek de coşkuyla sevinemeyeceğiz. Çünkü döngü basit, gerçek iç huzuru çevrene ektiğin mutluluk tohumlarıyla orantılı ve gerçek başarı onların içinde saklı.
Arkadaşımın en sevdiği tarifim cheesecake'imdi. Onun kadar tutkulu yiyenini, tek dilimini kaçıracak diye yapmadığı numara kalmayanı olmadı olmayacak. Onun da tarifini daha önce yazmıştım. Kendisi ise pahalı tarifler!!:) olmadığı sürece son derece başarılı ve hatta şu aralar ciddi bir taze makarna ustası. Bir sonraki yazı da onun kendi eliyle verdiği tarifi ve çektiği fotoğrafları yayınlamak niyetindeyim eğer isterse. Çünkü kendi çektiklerimi beğenmedim ve tarifleri de zaten not etmediğimi fark etttim.
Good bye Arkadaşım! yolların açık, kafan rahat ve gönül gözün açık olsun. Doğruluk ve dürüstlükten şaşmayan her zaman uzun vaadede en çok prim yapandır. Sen sakın dönüp geriye bakmayasın...