Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Ekim 2013 Pazar

Riyad / UmAli

Riyad'a ilk gideceğimizi duyduğum zaman açıkçası bende biraz panikleme emareleri görülmeye başlandı:) Endişemin haklılığını veya haksızlığını savunmayacağım . Ama bilinmeyen her zaman bende şüphe yaratmıştır, şüphe de endişe... Şöyle ki; Sudi Arabistan'a gitmiş olan kişilerin bilgileri Hac veya daha ziyade Umre ile sınırlı kalmakla beraber, diğer bölgelere iş veya ziyaret için gitmiş kişiler de hep erkek... Bir kere Umre ve Hac'ın giyiniş tarzından tutun, alınan  vize için yapılan başvurular dahi farklı. Erkeklerin ise bu ülkeyi ziyaret ederken  maruz kaldıkları sınırlamalar gayet kısıtlı. Onlara sorsanız  fazla uyulması gereken kural yok. Ama resmi web sitelerine bakarsanız durum tamamen farklı. Orada yaşayan ve Türk Konsoloslugundaki tanıdıklarımız  sayesinde edindiğimiz bilgiler ise halen kafamızdaki soru işaretlerini gideremişti.  Öncelikle bu ülkeye giderken nasıl kapanıyorsun, bu kıyafetleri nasıl buluyorsun, kadın erkek beraber seyahat ediyorsa neler oluyor? vs. Ben en iyisi kendi yaşadıklarımı anlatayım giden gelene belki bir yardımım olur. Çünkü görüşler ve algılamalar da farklı olabiliyor. Benim anladığım zaten kanunlar ile uygulananlar da bazen farklılık gösterebiliyor.

Ülkede fotograf çekmek yasak.
Bu bilgiyi almadan önceki bir poz...
Herkesten aldığımız tek ortak bir bilgi vardı o da  eğer kutsal yerlere ziyarete gidiyorsanız kapanma usulleri daha serbest ya da hacca gidiyosanız zaten kılık kıyafet baştan belli ama bizim gibi  özellikle daha muhafazakar olan Riyad şehrine gidecekseniz kendinize bir abaya  almanız gerekiyor. İşteeee, zurnanın zırt dediği yer burası. Türkiye'de esasında satılanlar ferace denilen çarşaf tarzında şeyler. Oysa abaya daha çok cübbeye benzer bir yapıya sahip. Veeee Türkiye'de  bulamıyorsunuz. Belki Fatih'te falan çok özel yerlerde olabilir  ama Türkiye'deki kapanma  usulleri Abaya'yı  bence  pek içermiyor. Bu nedenle bir öğle tatilinde dekolte gömlekli, mini etekli hanımlar olarak güle oynaya kendimizi Kadıköy'deki  Tekbir mağzasında bulduk. Herkesin şaşkın bakışları içerisinde yine güle oynaya feracelerimizi denedik. Mağzadakilerin bize iyi parçaları satmak konusunda gayet isteksiz olduklarını söylemem lazım. Çünkü kimdik biz? Neden bunları almaya çalışıyorduk? Hemen "Umreye mi gidiyorsunuz?" soruları geldi ama "Hayır" deyince kafalar iyice karıştı falan... Burada tekrar Turkiye'nin kanayan yarası olan "Bizler ve Onlar"  oyununa maruz kaldıktan sonra 100% sentetik feracelerimizle ve baş örtülerimizle alışverişimizi tamamladık. Unutmayın, ülke kurallarına göre herşey siyah olmalı. Başörtüsü desenli falan olmamalı. Tabii bizim alışverişin  sonucu içler acısı.  Çünkü öncelikle sıcak bir zamanda gidiyorsanız bu sentetikler adamı kavuruyor ve daha acıklısı kokutuyor. Üstünüzdeki bir pardösü değil, lokantaya, toplantıya girdiğinizde bunu çıkartamayacaksanız. Kısaca bu sizin oradaki kıyafetiniz, bunu düşünerek yatırım yapmakta yarar var.   Başörtüsünün kaymayan pamuklu  versiyonunu çantaya atmayı unutmayın. Eğer  cadde, çarşı gibi bir yere gidecekseniz  başınızdan kaymayan bu versiyona ihtiyacınız olacaktır.

Vize ise ayrı bir proses. Evli iseniz ve kocanızla seyahat etmiyorsanız noterden bir muvaffakatname alıp size vermesi gerekiyor. Tabi  havanın bini bir para bu arada :)  İşin acıklı tarafı ise  evli ve kırk yaşını aşmışsanız işler daha kolay. Kısaca işi  bitmiş kadın da denilebilir! Ama kırk yaş altı ve bekar bir kadın için  vize daha zorlu olabilir. Asla ve asla kadın olarak çok girişli bir vize beklemeyin, hac zamanı vize almaya kalkmayın  ve vizeniz için hep en az 15 günlük süre koyun. Çünkü kadınlar için onların Dış İşleri Bakanlığından yazı geliyor ve bu da çok uzun sürüyor, erkekler için bu yazı Ticaret Odalarından alındığından kısa. Kısaca ilk etaptan itibaren şu telkine yer vermenizde yarar var " Kadın olmayı her kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın seviyorum!". Çünkü bu bazen kötü hissettirebiliyor.

Uçaktan inerken abayanızı giymeniz lazım. Zaten THY hiç istemeye istemeye !!!! alkol servisini durduruyor Riyad'a uçarken.  Ülkede  alkolun adını dahi anmanız mümkün değil.  Yemeğin yanında benim gibi kola ve meyva suyu içmekten hoşlanmayan bir tipseniz alkolsüz birayı denemenizi tavsiye edebilirim. Ya da bol soda.  Dikkat edilecek diğer hususlar; Taksi yok, toplu taşıma yok,   sadece otellerin ayarladıkları arabalar var. Normalde  babanız, kocanız vs olmayan erkeklerle aynı arabada seyahat etmeniz kanuna aykırı. Ama  yabancılara bu konuda daha esnek davranıyorlar anladığım. Ve eğer otelde  kadınlı erkekli toplantı yapacaksanız ayarlanan toplantı odası için oradaki otele özel bir izin belgesi sunmanız gerekiyor. Eger orada yerel tanıdığınız ve bir şirket falan varsa onun sizin için yapması daha doğru olur. Haa bu arada atladım,  ülkeye girerken özel karşılama şirketlerinden yardım almanızda fayda var. Ozelikle  sadece kadın olarak giriş yapıyorsanız.

Sokaklarda kadın kadına dolaşamak doğal  ama yerel çarşılarda falan  üstünüze başınıza çok dikkatli olmanız gerekir.  Zira ahlak polis denilen Mutavva'dan azar işitebilirsiniz. Söylenen o ki sadece bağırmakla yetiniyorlarmış. Ehhh! biz de azarı yemeden gelmedik tabi.. Yoksa alışveriş merkezleri nispeten rahat.  Tüm tezgahtarlar (iç çamaşırı dükkanları hariç o da yakın zamana kadar erkekmiş.. . ne ikilem ama!) erkek. Çünkü kadınların  tezgahtarlık yapması yasak. Esasında çok az işte çalışabiliyorlar, öğretmenlik ve ebelik falan haricinde kadını çalışırken görmek mümkün değil.  Bu arada deneme kabinleri yok.  Alışveriş merkezinin içerisinde tek ortak ve korumalı bir kabin var Tabii metrelerce kuyrukta beklemekten hoşlanıyorsanız:)

Lobilerde aile ve erkek bölümleri ayrı. Kahvaltı salonları da. Eğer sabahleyin iş arkadaşınızla kahvaltıda görüşmek istiyorsanız aile bölümüne oturmanız lazım. Oteller nispeteden serbest olduğundan yanınızdakinin illaki akrabanız olmasını aramıyor, oysa kural bu ve akrabanız olması isteniyor.

Kadın hiç bir yerde, açık otoparkta dahi sigara içemiyor. Bunu yaparsanız sizi halk da çok ayıplıyor. Eğer çok tiryakiyseniz otel odanızı sigara içilebilen seçin. Zira bu ülkede halen mümkün.  Ve dönüşte, havaalanı çok kısıtlı. Zaten daha ziyade bol bol etrafta gördüğünüz  ve çalışan kesimi oluşturan, Pakistanlı, Bangladeşlilerle uçuyorsunuz..  Anladığım asillerin kullandığı başka bir havalimanı var. Duty free'den alırım  diye sakın  düşünmeyin hurma ve şekerleme hariç alabileceğiniz hiç bir şey bulamayacağınızı söylemek isterim.






Yemek içmek derseniz gayet güzel lokantalar bulmak mümkün. Ozelikle son sefer Al Faisaliah Oteli'nin içerisinde La Cucina  http://www.rosewoodhotels.com/en/alfaisaliahhotel/dining/la_cucina/
isimli İtalyan lokantasını  sunum açısından çok beğendim. Yemekler de gayet özenli pişirilmişti.
Bu arada aynı otelin terasında Il Terazzo  http://www.rosewoodhotels.com/en/alfaisaliahhotel/dining/il_terrazzo/  isimli bir Brezilya lokantası var. Hani sırasıyla şişte çeşitli versiyon etlerin servis edildiği lokantalardan. İşte burada da deve hatta daha acıklısı bebek deve eti yemeğini tattım.  Açıkçası baharatlı ve döner gibi sıkı bir etti. Ben de nedense aroması nedeniyle sucuk tadı bıraktı. Belki etin marinasyonuyla ilgilidir.

Çok fazla olmasa da oraya gittiğimde harika hanımlarla tanıştım. Pakistanlı oldukça donanımlı genç bir hanımın  yabancı bir kadın olarak yaşadığı zorlukları duymak dönüşte benim açıkçası şöyle düşünmemi sağladı " Halen aşılacak çok ayrımcılık ve çok baskı var benim ülkemde... Ama Türkiye'de çabalayan bir kadın için zor da olsa kendi hayatınının dizginlerini elinde tutma imkanı var. Hatta eğer biraz da büyük şehirde ve sizi okutmaya gönüllü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişsseniz ne ala ".Hatta daha da ileriye giderek arkadaşlarıma şöyle bile dedim doğruyu söylemek gerekirse "Biz bu ülkede Sultanlar gibiyiz".  Bu hak ve özgürlükler demetini kullanmak imkanına sahipken, herhangi bir baskı altında olmadan, kendi iradesiyle bunları kullanmayı reddeden kadınlarımıza şunu söylemek istedim bu seyahatlerden sonra "Başörtünün rengini kendin seçebildiğine  hiç şükretmek aklına geldi mi?" ve bunun için teşekkür edilecek tek ama tek bir insan var o da Atatürk..  Ve kadın haklarımız için savaş vermiş nice aydın kadınlarımıza minnettar olmamak elde değil. Biz acaba kızlarımızın geleceği için ne kadar savaşabiliyoruz? İşte bundan  çok emin değilim.

UMALİ/ OMALİ:

Umali ya da Omali orada yediğim ve herkesin bayıldığı bir tatlı çeşidi. Aslen Mısır orijinli bu tatlı bizzim güllaç misali Ramazan'ın en favori tatlısı. Yapımıda çok basit. Bana Lübnanlı bir arkadaşım bunun Ali'nin annesi demek olduğunu söyledi.. Valla onun yalancısıyım:)
  • 1 adet hazır pandispanya ( ya da isterseniz kruasanla da oluyor) 
  • 1/2 cup  kuru üzüm (bu Amerikaların yemekler için kullandıkları ölçü birimi. Her yerde bu ölçüler satılıyor artık... Ben de bu nedenle bu ölçüyü kullanmaktan çekinmedim açıkçası. Umarım ayıp etmedim. Daha detaylı bilgi isteyeneler http://allrecipes.com/howto/cup-to-gram-conversions/)  
  • 1/2  kıyılmış Antep fıstığı
  • 100 gr dolmalık fıstık
  • 4 cup süt
  • 1/2 cup hazır krema
  • 1 cup şeker
  • 2  tatlı kaşığı vanilya
  • 1 çay kaşığı tarçın ya da bir adet tarçın çubuğu 

  1. Önce pandispanya 6 parçaya bölüyorsunuz ve 200 derecede güzelce ustu çıtır oluncaya kadar ısıtıyorsunuz. Bu arada bir fırın kabını tereyağ ile yağlıyorsunuz.
  2. Herbir pandispanya parcasını ikiye bölüp fırın kbının tabanını bu parçalarla kaplıyorsunuz.
  3. Bu tabanın üstüne kuru üzüm dolmalık fıstık ve Antep fıstığını eşit şekilde serpiştiriyorsunuz. Öncesinde fıstıkları  bir tavada  hafifi kavurmak onları daha lezzetli yapacaktır.
  4. Süt, krema, şeker, vanilya  ve tarçını kaynatıyorsunuz. Tarçın çubuk ise dşarıya alıyorsunuz
  5. Bu sosu pandispanyanın üstüne dök ve 180 derece fırında 30 dk kadar, üsütü kahverengileşinceye kadar pişir.