İnanın şehir değişmiş...Bence insanların ruh hali değişmiş son on dört senede... O şehir sanki dibe vurmuş ve tekrar bir ruh olmanın önemini kavramış. Dondurucu soğuğa rağmen bu sefer bana dost yüzünü gösterdi galiba şehir. Tabii belki de, dostlarımızı orada bulmamız da böyle hissettirmiş olabilir.
Fakat Minneapolis'ten New York' a gelmeme rağmen gene bir "köyden indim şehire" ruh haline daha havalanında girdiğimi söylemem lazım. Taksi ödemesini becermem, kavramam bile 10 dk aldı. İlk gunlerimizi ailecek New Jersey'de geçirdik. Ulutin ailesi güzel, sıcacık bir oda hazırlamıştı bizim için, bayıldık.. Sonra başladık gezmeye...
İlk gün meşhur bir Amerikan kahvaltısı edelim dedik. İdil bir pancake hayranı. Bu nedenle Ridgewood'da yer alan Country Pancake Hause'a götürdü arakadaşlarımız bizi. Tıklım tıklım ama ününü hak ediyor açıkçası www.countrypancakehouse.net...
Finnegans, Westwood NJ |
Ödül herkese lazım diyerek bir akşamüstü çocukları ekip kendimizi mahallenin Pub'ına attık. Çok uzun zamandır ayakta ıkın tıkın Pub muhabbeti yapmamış olduğumuzdan bu muhabbet pek iyi geldi.
NJ kocaman, derya deniz bir yer.. Esasında hayat hiç NY'ye geçmeden bile gayet iyi akabilir. Yemek, içmek hoş.. Bir akşam Riveredge'deki Sanducci 'ye gittik hep bereber... Harika kocaman makarnalar yedik.. Tabakların kenarında uyuya kaldık.. Eee saat farkı adamı fena vurur...
Pazar akşamı West New York'da güzel bir Meksika loantasına gittik çoluk çocuk. Harika NY manzaraları yakalamak mümkün buradan. Fotoğraf çekeceğim diye donarak içeri girdiğim için hemen bardaki Meksika kökenli barmenle margarita ve Türkiye muhabbetine girdik nedense. "Neredensin?" lafının ardından bana ilk iş "Midnight Express" demez mi? Yüz metre öteden Meksika göçmeni olduğu anlaşılabilen yüzü ve aksanı olan bu adama "Senin de insan hakları konusunda önde giden bir ülkeden geldiğin pek söylenemez, Gülüm !" demek geldi içimden . Ama kibarım ve tatildeyim ya en fazla "Ben hiç Türkiye'de hapisanelerde tavus kuşu dolaştığını duymadım, görmedim... Geçenlerde yönetmen bile "Yaptım ama pisman değilim" dedi.. Eh yani... " diyerek sırıttım. Artık arkada içkime tükürmemiştir umarım. Zira tadı pek güzeldi vesselam.
NY'a adımımızı atar atmaz kendimizi Hop On Hop Off otobüslerinde bulduk. Yürüyerek dolaşmak pek akıl karı gelmedi hiçbirimize. İstediğin durakta duruyor gideceğin yeri ziyaret ediyor sonra aynı duraktan binip turuna devam ediyorsun. Pek şahane... Tabi bu arada aksanını anlayabildiğin bir rehberin otobüsüne düşmek pek mühim. Bizimkilerden biri Alman, biri Japon biri de Amerikalıydı... Fıkra gibi yani.
American Museum of National History |
Ama bizim ana kız esas favorimiz MOMA oldu. Yarım günde sadece ikinci katını gezdik desem... Tabii dört bin metre kare olduğunu unutmamak lazım. Gel gör ki, Picasso'nun keçisini görmeden döndüğümüz için halen içimde bir uhde kaldığını söylemem lazım.
Metropolitan Museum of Art |
Battery Park |
Pastis |
Benim diğer bir keşfim ise Türkiyede pek rastlamadığım Pizette'ler oldu. Pidemsi pizzamsı bu pizallara pek bayıldım. Küçücük, süssüz Il Forno Hell's Kitchen http://ilfornonyc.com/ bence tiyatro öncesi veya sonrası sıcacık bir yer. Pizette'lerınızı afiyetle ve cebiniz aşınmadan yiyebilirsiniz.
Bir öğlen ise yorgun argın kendimizi attığımız Pigalle hoş bir Fransız çıktı diyebilirim. http://www.pigallenyc.com. Pigalle, Creme Brulee'si ve şarap soslu midyeleri ile öğlen için fazla bile.. Yer bulunmayan bir mekan olduğuna göre galiba fena da tutulmuyor.
O perşembe Şükran Günüydü. Ve biz eşyamızı toplayıp NJ'ye Priceton'a geri döndük. Esra'cığım kocaman bir Şükran günü sofrasıyla karşıladı bizi. Hindi, tatlı patates püresi.. Ve gecenin sonu sucukla bitti. Türkler yakışır şekilde. Büyüklerimizin ellerini öpmeye bile gittik :) Hakikaten ellerini öpünce Amerikalı yaşlı lady'ler bir kültür şoku yaşamadılar değil! Aaa ne yapalım biz de bayram böyle kutlanır deyiverdik 105 çeşit turtamızı yerken... Şükran Günü Amerika'ya gelen ilk göçmenlerin hasadı kaçırmaları ve fena halde aç kalmaları nedeniyle bu kıtada buldukları Hindi kuşunu çevirivermeleri, tatlı patatesleri ezmeleriyle gelenekselleşmiş bir şükretme günü.. Sofrada o sene kime ve neye teşekkürünü sunmak istiyorsan onu dile getiriyorsun.. O kadar hoşuma gitti ki! Şükretmenin gücü öyle yüce ki!
Esra ile saatlerce kurdukları platform Kanserla Dans'ı http://kanserledans.org/ konuştuk Şükran Gününde. Günün konseptine pek yaraştı. O ve Ebru birçok hastanın ve yakınının ablası, meleği olmuş! Hepimiz sağlığımıza şükrettik muhtemelen içimizden. Hepsinin gücüne dularımız güç katsın istedik!
Son akşamımızda ise Esra ve Gökhan bize senelerdir anlattıkları Philadelphia'daki Monk's Cafe'ye www.monkscafe.com götürdüler! Hiç ellerine ayaklarına üşenmediler bir saat araba kullanarak hem de.. Çok eski, yüzlerce bira çeşidini bulunduran bu Pub'ın güzel sohbetin yanında unutulmaz lezzeti dana yanağıydı.. Rezervasyon yok ayaktaki samimiyet hat safhada ama muhabbet tavana vuruyor!
Bunun üzerine bir hindi tarifi vermek geldi içimden. Münife Hanım'ın muhteşem mutfağından bana yadigar.. En "Elimi sürmem!" diyenin bile pişirebileceği kolaylıkta ... İşte Münife Hanım'ın hindi tarifi :
FIRIN HİNDİ:
Bir adet en az 6 kiloluk hindi itinayla kasaba sipariş verilir. Mutlaka Kandıra olması lazım. Epilasyona özen göstermesi rica edilir! Gene de gelince ocak üstünde tütsüleme operasyonu yapılır. "Elin hindisiyle bu kadar samimi olamayacağım" diyenler marketteki donmuş hindilerden de alabilir. Ama lezzet taahhüdü aramayınız! Zira büyük bir hindinin tütsülenme işlemini ancak iki ikişi yapabileceğinizi de unutmayınız.
Sonra hindinin her tarafına güzelce yarıya kesilmis tam bir limonla masaj yapılır! Suyu üstüne sıkılır. Artık mayışmış olan hindi büyük boy fırın torbasının içerisine yatırılmaya uygundur (Torbayı alırken dikkat!). Hindinin içerisine kabuğu soyulmuş çok iri parçalara bölünmüş armut, elma, kabuğu soyulmuş kestaneler ve portakallar doldurulur. Yani temizlenmiş ve içi boşaltılmış bir hindi ile karşı karşıya olduğumuzu anlamışsınızdır. Fırın torbası bir tatlı kaşığı un ile güzelce sallanır sonra içerisi hindi yerleştirilir . Torbanın içerisine hunharca diğer bir iki avuç soyulmuş kestane elma, armut ve portakallar atılır. Tepsinize ağızı torba klipsiyle kapatılarak yerleştirilir. Fırın önceden en az 20 dk 180 derecede ısıtılır. Torbaya bir kaç çatal deliği açılır, şişince fırının üst ızgarasına değmememesine özen göstererek uygun yükseklikte tepsi yerleştirilir. İki saat bu sıcaklıkta hindinin kas durumuna göre arada pişme seviyesi kontrol edilir. Zira şimdikiler öyle çok da uzun sürede pişmiyor.
Sonra güzel arkadaşların ve ailenin varlığına şükredilerek, torba üstünden çıkartılıp sofraya konulur, malzemeler yanında sunulur. Servis için becerikli ellere devrolunur!
tebrikler...
YanıtlaSil