Bilmiyorum başkalarına da olur mu ama bazı haftalar bana "Okumak" isteği gelir. Giderim kitaplar alırım, elimdeki zaten hep yarımdır, diğerine de dayanamaz başlar, garip bir halde birkaç kitabı bir anda okumaya çalışırım ama aklım gene de diğerlerinde kalır. Bazense bir hal olur acaip oraya buraya gidesim gelir. Seyahat programları yapılır, destinasyonlar belirlenir yarın gidilecekmiş gibi detaylara bakılır, olmadı mutaka İstanbul'un bir yerleri tavaf edilir, müze, manzara görülür. Bazen de bana "Seyret" durumu gelir. Sinemaya, tiyatroya, konsere gidesim, bir sürü kaçırdığım filmi, programı o dönem kana kana seyredesim tutar. Aynı susamış gibi, acıkmış gibi. Bu esasında zavallı çalışan insanın girdiği bir sendrom olsa gerek. "Hayatı kaçırıyor muyum?" endişesi sarar çalışan insanı. Çalışan kadını ise daha çok. Çocuğun büyümesini, yeni gelen filmleri, okunması gerekenleri, gezilmesi gereken yerleri kaçırıyor muyum? Esasında hayatın büyük bir kısmını ister istemiz işte geçirirsiniz. O da bir gelişim, o da hayatın içerisindeki diğer bir hayat. Ama bir de sizin aylak aylak yaşamak istediğiniz, meraklanmak, sadece kendinizin yapmak istediği şeyler için yorulmak, zamanınızı istediğiniz gibi, o an içinizden gelenle doldurmak arzusu vardır.. Kısaca bence gerçek hayat. İşte onu kaçırdığınız korkusu insana bu hisleri yaşatır..
Bu hafta benim "Seyret" haftalarımdandı. Üç güzel film seyrettim ve esasında üçünün de ortak noktası üç ayrı kadın veya onların çevresindekiler. "Bad Teacher"daki esasında sadece zengin koca bulmak için eğretiden öğretmenlik yapan ve potansiyelini har vurup harman savuran kadın, "The Iron Lady" deki güçlü, son derece kararlı ama en sonunda egosuna yenik düşen kadın, "The Descendants" daki ihmal edilmişlik karşısında kendini adrenalin sporlarına vurmuş, sevgiyi başka adamlarda aramış olan komadaki kadının kocası ve ailesi. Bad Teacher'daki Cameron Diaz'ın tiplemesine bayıldım.
Meryl Streep'e zaten laf yok. Kadın resmen bir süreliğine filmdeki adıyla "M.T." ruh haline girmiş çok belli.
"The Descendants"taki George 'cuğum ise tabii ki gözümüzün ve gönlümüzün nuru! "Ahh bu adam aldatılır mı?" demeyin, öyle güzel kıpti avukat rolüne girmiş ki George; insan bir an onun yakışıklı George olduğunu unutuyor. Ben çok sade ve güzel buldum filmi. Hiç Amerikan sineması abartısı yok.
Bu arada içinde şarküteri olmadan etle yapılmış makarna sosu ben pek bilmem ve böyle bir tarife de pek rastlamadım. Ama geçenlerde elimdeki Quick from Scratch Pasta isimli kitaptan çok güzel etli sos tarifleri buldum. Biri gayet başarılı oldu. Hatta İdil seninle ilgili bir tarif sorsalar ben bu makarnanınkini veririm diyerek onayı bastı diyebilirim.
Malzemeler:
2 çorba kaşığı zeytinyağı
400 gr 2 cm lik kareler halinde kesilmiş kuş başı et
1,5 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı çekilmiş karabiber
200 gr dilimlenmiş mantar
1 adet arpacık soğanı ya da
1 tane taze soğan - ince ince doğranmış
1 cup suda çözülmüş tavuk suyu ( bu yeni jel olanlar bence başarılı) ama tabii en güzeli evde yapılan
1 tatlı kaşığı Worcestershire sosu
80 gr rokfor peyniri
1 kutu krema
2 çorba kaşığı doğranmış maydanoz
Hazırlanışı:
Yağın yarısını derincene bir tavada ısıtıp etleri kavurmaya başlayın. Biraz karabiberinizden atın. 4-5 dakika kavurup ayrı bir yere alın. Yarı pişmiş olmalı. Sonra yağın kalan kısmını ekleyin ve mantarları sotelemeye başlayın tuzun yarısını ekleyin, sonra soğanları. Worcestershire sosunu ekleyin. Biraz da onlar pişsin arkasından tekrar etleri ekleyin tavuk suyunuzu katın ve biraz daha suyunu çektirin. Çok da değil ama... arkasından kremanızını ve küçük parçalara ayrılmış peyniri ekleyin ve içinde eritin. Tuz ve kararbiber ekleyin. Haşladığınız penne veya Rigatoni makarnanızla birlikte sosu sıcakken karıştırın. Tabaklara koyduktan sonra üzerine maydanoz serpiştirerek servis edin.
Sonuç çok iyi.. Bu nedenle kocaman bir foto bile koydum ayrıntılar görünsün diye. Pazartesi fotograf kursunua başlıyorum.. Bak ne görseller çekeceğim blog için.. Heyooooo !!!
Pratik tarifler, yeme içme mekanları, tatillerde gezilecek yerlere ilişkin bilgilere.. Bir çalışan kadın olarak bunlardan bahsetmeye çalışıyorum bloğumda... Instagram'da @Coffeetea_me deyim :)
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
26 Şubat 2012 Pazar
12 Şubat 2012 Pazar
Bu bir teşekkür yazısıdır / 40 uçurmaca
Tacım dahi unutulmamıştı! |
Çete başı organizasyona hazırlanıyor! |
Sayın Çete başı ( ve en büyük alkışı hak eden), küçüğünden büyüğüne tüm elemanları ve destekçileri; Hepinize şükraan! Ve diğer tüm günümü unutmayan, kalkıp gelen, mesaj çeken, arayan, facebook'a yazan arkadaşlarım, beni çok mutlu ettiniz !!
Kala çiçeğinin bendeki yeri büyük bu ayrıntıyı yakalayabilene:) Divan'ın pastasını herkes çok beğendi. Kadehe dikkat lütfen! O bana özel! İrfan Bey'in zarif hediyesi. |
Sevgili ailem ve dostlarım |
Geçen gün TV'de burçlara göre alınacak hediyeler anlatılırken aynen şöyle dediler: " Kova emeğe çok kıymet verir ve ona emeğinizle sunduğunuz herşeye hayran kalır" O kadar doğru ki. Bunu bilenler bana hep kendi emeklerini çabalarını ortaya koydukları hediyeler verirler. Aynı bu video gibi, aynı büyük bir emek sarfedilmiş haftasonu organizasyonum ve partim gibi. Benim için çok kıymetli hediyeler! Diğer hediyelerim de bende saklı yanlız ;)
Lütfen seyredin ve gülün.. Eee yaş 40 olunca işte insan galiba artık bunlarla eğleniyor.
http://tubacetin.shutterfly.com/pictures/79
Bu sefer yemek tarifi yok. Ama otelde nefis bir çay içtim. Şöyle ki: minik minik kesilmiş kurutulmuş elmalar (1 tatlı kaşığı) ( bilmiyorum aktarlarda elma çayı olarak mı satılıyor?) yine bir tatlı kaşığı tane rezene, birkaç tane kuru kuş burnu, biraz bal ve limon. Bunları bir fincana, ya da küçük bir demlikte birlikte demleyin. Çok beğendim. Üşenmedim tarifini aldım. Çoçuklar bayılabilir! Ya da yaşı müsait olanlar ;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)