Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Şubat 2012 Pazar

Gez, Seyret, Oku/ Rokforlu, etli penne

Bilmiyorum  başkalarına da olur mu ama bazı haftalar bana "Okumak" isteği gelir. Giderim kitaplar alırım, elimdeki zaten hep yarımdır, diğerine de dayanamaz  başlar, garip bir halde birkaç kitabı bir anda okumaya çalışırım ama aklım gene de diğerlerinde  kalır.  Bazense bir hal olur  acaip oraya buraya gidesim gelir. Seyahat programları yapılır,  destinasyonlar belirlenir yarın gidilecekmiş gibi detaylara bakılır, olmadı  mutaka İstanbul'un bir yerleri tavaf edilir, müze, manzara görülür. Bazen de bana "Seyret" durumu gelir. Sinemaya, tiyatroya, konsere gidesim, bir sürü kaçırdığım filmi, programı o dönem kana kana seyredesim tutar. Aynı susamış gibi, acıkmış gibi.  Bu esasında zavallı çalışan insanın girdiği bir sendrom olsa gerek. "Hayatı kaçırıyor muyum?" endişesi sarar çalışan insanı. Çalışan kadını ise daha çok. Çocuğun büyümesini, yeni gelen filmleri, okunması gerekenleri, gezilmesi gereken yerleri kaçırıyor muyum? Esasında hayatın büyük bir kısmını ister istemiz işte geçirirsiniz. O da bir gelişim, o da hayatın içerisindeki diğer bir hayat. Ama bir de sizin  aylak aylak yaşamak istediğiniz, meraklanmak, sadece kendinizin yapmak istediği şeyler için yorulmak, zamanınızı istediğiniz gibi, o an içinizden gelenle doldurmak arzusu vardır.. Kısaca bence gerçek hayat. İşte onu kaçırdığınız korkusu insana bu hisleri yaşatır..

Bu hafta    benim "Seyret" haftalarımdandı. Üç güzel film seyrettim  ve esasında üçünün de ortak noktası üç ayrı kadın veya onların çevresindekiler. "Bad Teacher"daki esasında sadece zengin koca bulmak için eğretiden öğretmenlik yapan ve potansiyelini  har vurup harman savuran kadın, "The Iron Lady" deki güçlü, son derece kararlı ama en sonunda egosuna yenik düşen kadın, "The Descendants" daki ihmal edilmişlik karşısında  kendini adrenalin sporlarına vurmuş, sevgiyi başka adamlarda aramış olan  komadaki kadının  kocası ve ailesi.  Bad  Teacher'daki Cameron Diaz'ın tiplemesine bayıldım.
Meryl Streep'e zaten laf yok. Kadın resmen bir süreliğine filmdeki adıyla "M.T." ruh haline girmiş çok belli. 

"The Descendants"taki  George 'cuğum ise tabii ki gözümüzün  ve gönlümüzün nuru! "Ahh bu adam aldatılır mı?" demeyin, öyle güzel kıpti avukat rolüne girmiş ki George;  insan  bir an onun yakışıklı George olduğunu unutuyor. Ben çok sade ve güzel buldum filmi. Hiç Amerikan sineması abartısı yok.

Bu arada içinde şarküteri olmadan etle yapılmış makarna sosu ben pek bilmem ve böyle bir tarife de pek rastlamadım. Ama geçenlerde  elimdeki Quick from Scratch Pasta isimli kitaptan çok güzel etli sos tarifleri buldum.  Biri gayet başarılı  oldu. Hatta İdil seninle ilgili bir tarif sorsalar ben bu makarnanınkini veririm diyerek onayı bastı diyebilirim.

Malzemeler:
2  çorba kaşığı  zeytinyağı
400 gr  2 cm lik kareler halinde kesilmiş kuş başı et
1,5 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı   çekilmiş karabiber
200 gr dilimlenmiş  mantar
1 adet arpacık soğanı  ya da
1 tane taze soğan - ince ince doğranmış
1   cup  suda çözülmüş tavuk suyu ( bu yeni jel olanlar bence başarılı) ama tabii en güzeli evde yapılan
1 tatlı kaşığı Worcestershire sosu
80 gr rokfor peyniri
1 kutu krema
2 çorba kaşığı doğranmış maydanoz

Hazırlanışı:
Yağın yarısını derincene bir tavada  ısıtıp etleri  kavurmaya başlayın. Biraz  karabiberinizden atın. 4-5 dakika kavurup ayrı bir yere alın. Yarı pişmiş olmalı. Sonra yağın kalan kısmını ekleyin ve mantarları sotelemeye başlayın tuzun yarısını ekleyin, sonra soğanları. Worcestershire sosunu ekleyin. Biraz da onlar pişsin arkasından tekrar etleri ekleyin tavuk suyunuzu katın ve biraz daha suyunu çektirin. Çok da değil ama... arkasından kremanızını ve küçük parçalara ayrılmış peyniri ekleyin ve içinde eritin. Tuz ve kararbiber ekleyin.  Haşladığınız penne veya Rigatoni makarnanızla birlikte sosu sıcakken karıştırın. Tabaklara koyduktan sonra üzerine maydanoz serpiştirerek servis edin.

Sonuç çok iyi..  Bu nedenle kocaman bir foto bile koydum ayrıntılar görünsün diye. Pazartesi fotograf kursunua başlıyorum.. Bak ne görseller çekeceğim blog için.. Heyooooo !!!

12 Şubat 2012 Pazar

Bu bir teşekkür yazısıdır / 40 uçurmaca

Tacım dahi unutulmamıştı!
Evet, Oscar alamadım,  ya da Meltem gibi tanıdıklarım olmadığından  en azından törende boy gösteremedim, ama bu sene yaş günümde Oscar almış kadar sevinçliydim.  Tamam 40 yaş özel bir yaş, ama bu kadarını beklemiyordum. Sevildiğini doya doya hissetmek ne güzel! Herşey 3 Subat günü başladı. Bizim işyerinin hoş  bir adeti var doğum günlerinde izin veriyorlar. Ben de bunu İdil'le birlikte geçirmek adına yarı yıl tatiline denk getirmek istedim. Güyyaa Hakan'nın show room'una gideceğiz İdil ve Hakan elbise modelleri çizecekler,  oradan Nilhan'a gideceğiz çoçuklar görüşecekler ve beyler akşam bize katılınca belki dışarı kaçacağız falan... Ama hiç böyle olmadı bizim doğum günü çetesinin başı Murat  sabahın köründe artık çetenin elinde olduğumu ve  çantamı  toparlamamı söyledi. "Kim? Nereye?" falan derken en küçük çete elemanıyla birlikte Güral Hotel Sapanca'da buldum kendimi.  Sıcacık sulara girmeyi, acayip masajlar yaptırmayı ve orasına burasına bilimum aromatik yağları sürdürmeyi seven bendeniz için ideal bir ortam!   Artık Balili ablalardan masaj mı istersin,  "Yaş kemale erdi, ne kadar bulansa o kadar iyidir" deyip bilimum kozmatiklerle cilt bakımları mı? Bir dediğim iki edilmedi. Bir kadını mutlu etmek mi istiyorsunuz beyler size tiyo "Bu hafta sonu sadece senin istediklerin yapılacak" deyin olay bitsin :)  

Çete başı organizasyona hazırlanıyor!
Ben bu güzel iki günün ardından Riva da  adeta bana "Hadi Tuba, kırk mırk, bak yapıyorum sana kıyağı mı?" diyen bir açık havada balığımı yemiş ağzım kulaklarımda, kafamda halen sabah yaptırdığım ve iki saat yıkamakla yasaklı olduğum yağlar dururken eve bir girdim daha doğrusu sürüklendim,- ki ne göreyim karşımda, canım  arkadaşlarım ve ailem. O anda  çok garip bir şey oluyor ve müthiş bir minnet duyuyorsunuz. Size vakit ayırdıkları için, bu organizasyonun bir parçası oldukları için ve en önemlisi sizi önemsediklerini göstermek için çaba sarfettileri için . Hayatta yaptığımız en önemli hatalardan biri "Yav zaten biliyor benim onu ne kadar sevdiğimi, önemsediğimi" diyerek oturduğumuz yerde oturmaktır. Eğer bu kadar karşımızdakini önemsiyorsak neden  biraz da  ruhunu beslemiyoruz? Mutluluk veren, mutluluk bulur!

Sayın  Çete başı  ( ve en büyük alkışı hak eden), küçüğünden büyüğüne tüm elemanları ve destekçileri;   Hepinize şükraan! Ve diğer tüm günümü unutmayan, kalkıp gelen, mesaj çeken, arayan, facebook'a yazan arkadaşlarım,  beni çok mutlu ettiniz !!
Kala çiçeğinin bendeki yeri büyük bu ayrıntıyı yakalayabilene:)
Divan'ın pastasını herkes çok beğendi.
Kadehe dikkat lütfen! O bana özel! İrfan Bey'in zarif hediyesi.

Sevgili ailem ve dostlarım

Bir de benim çatlak arkadaşlarım sayesinde yapılan videom var. Dünya'nın çeşitli yerlerinden, kuzen Esra sayesinden Kanada'dan, Hasret sayesinde Dubai'den, ve tam sayı olarak kırkı tutturamasalar da  yapılmış  olunan, çeşitli mekanlarda çekilmis  doğum günü mesajlarım! Müthiş!  Kanada'da yapılmış çekimlerde beylerin herbiri kendi dilinde ve kendi bayraklarının önünde, süper şekerler.  Yapımcı ve yönetmen Sera,  diğer Kerem, Kıvanç ve Cem ise yerli yönetmenlerimizden :) Montaj tabii ki Ares Media! Seyrettiğiniz herşey hayal ürünüdür;)

Geçen gün TV'de burçlara göre alınacak hediyeler anlatılırken aynen şöyle dediler: " Kova emeğe çok kıymet verir ve ona emeğinizle sunduğunuz herşeye hayran kalır" O kadar doğru ki. Bunu bilenler bana hep kendi emeklerini çabalarını ortaya koydukları  hediyeler verirler. Aynı bu video gibi,  aynı büyük bir emek sarfedilmiş haftasonu organizasyonum ve partim gibi. Benim için çok kıymetli hediyeler! Diğer hediyelerim de bende saklı yanlız ;)

Lütfen seyredin ve gülün.. Eee yaş  40 olunca işte insan galiba artık bunlarla eğleniyor.

http://tubacetin.shutterfly.com/pictures/79


Bu sefer yemek tarifi yok. Ama otelde nefis bir çay içtim. Şöyle ki: minik minik kesilmiş kurutulmuş elmalar (1 tatlı kaşığı) ( bilmiyorum aktarlarda elma çayı olarak mı satılıyor?)  yine bir tatlı kaşığı tane rezene, birkaç tane kuru kuş burnu,  biraz bal ve limon. Bunları bir fincana, ya da küçük bir demlikte birlikte demleyin.  Çok beğendim. Üşenmedim tarifini aldım. Çoçuklar bayılabilir!  Ya da yaşı müsait olanlar ;)