|
Girne |
|
Niazi's Girne Dome otel karşısı
nefis bir kebapçı |
Kıprıs!! ( yerel insanlar böyle söylüyor ve nedenini anladım galiba) esasında benim için doksanların başında ilk gördüğüm el arabasında satılan küçük enginarları, kolonyal adliye binası ve nedense iyi iç çamaşırları ( trimfit'in buraya ait bir marka olduğunu zannediyordum açıkçası) ile küçücük bir memleket olarak kalmış kafamda. Dome otelin yüksek tavanlı odasından camı ve eski kepenkleri açıp denizle karşı karşıya kaldığım "Küçük Girne" den öteye gidememiş Kıbrıs hakkında kafamdaki imaj... Geçen sene bir hafta sonu işten insanlarla geldik. Cratos'ta kaldım. Tabii ihtişamın bini bir para. Yemekler, odalar çıkan yangın sonucunda halen yanık plastik koksa da gayet hoş falan... Ama ben de daha görülecek çok yer var duygusu uyandırdı Kıbrıs, çünkü bu kısa gidip gelmelerin sonucunda sadece Girne ve Lefkoşa'ya görebilmek mümkün oldu. Oysa daha lokal yerler görme isteğim var serde! Buna uyarak İdil'in bahar tatilinde daha uzun süreli kaçabildik bu sefer. Bir de daha fazla bağımız var diye hissediyoruz tabii Kıbrıs'la çünkü Kuzen ve ailesi yaşıyor burada. İşyerinden senelerce kendisine anlattırdığım memeleketine ait notları, bilgileri de Ramadan' dan kapıp, kuzenden de milyonlarca linki aldıktan sonra kafamda biraz daha gezi haritası oluşmaya başladı.
|
Lala Paşa Camii Gazimagusa |
İlk gün rota olarak adanın küzey doğu bölgesi yani adanın o sivri burun tarafı, Karpaz bölgesine yol aldık. Ama önce Ebuş'un tavsiyesi üzerine Gazimagusa ( Mağusa!)'ya uğrandı. Burası surlarla çevrili ve içinde Lusignan'lardan kalma güzel gotik bir katedrali, ( buradaki katedrallerin tepesinde bir minare var ve haliylen buranın adı Lala Paşa Cami. Bu da Kıbrıs'ın esasında geçirdiği tarihi evrimlerin göstergesi adeta) meydanını, Namık Kemal'in sürgünde kaldığı evi görüp Con kahvelerimizi aldıktan sonra ( buranın kahvesi farklı ve bence çok güzel. İsmi de pek hoş. Tarık'tan gelen bilgiye göre, Jön Türk akımı Kıbrısta da görülüyor ve fakat Jön lafı yerel ağızda Con diye söylenebiliyor, bunlardan biri kahve işleme işine girince de ismini CON koyuyor haliyle. Bu çok daha hafif sanki kakaolu gibi bir kahve, isterseniz çifte kavrulmuşu var. Ama ben sevdim diye herkes sevmek zorunda ya, hediye olarak bu kahveden almayı pek bir seviyorum.). Direksiyonu sağ tarafta olan kiralık arabamıza atlayıp kendimizi Karpaz bölgesinde İskele semtinde buluyoruz. Buluyoruz diyorum çünkü esasında güyya giderken Salamis harbelere ve St Barnabas kilisesini görecektik ama yanlışlıkla buraları geçiyoruz. Hadi tamam itiraf edeyim, bulamıyoruz.
Biz de daha ziyade Kıbrıs'lıların yazlık bölgesi olan İskele'de methedilen Kemal'in yerine oturup ahtopot ve lagoslarımızı söyleyerek acımızı dindirmeye çalışyoruz. Burada kaynanasının yüzüne benzediği için dayanamayıp kafasını kesip attığı lagosların adeta bir Çin yemeği versiyonunu yiyiyoruz. Madalyon madalyon kesilmiş yağda kızartılmış ve acılı bir sos eklenmiş. İçerisinde kızarmış kocaman biberler ise cabası. Bence harika olmuş.
|
Aya Trias'ın M.Ö.5-6 yüzyıllardan kalma yer mozaikleri
Sandaletlere bayıldım! |
Oradan Yeni Erenköy'ü geçtikten sonra Sipahi köyü içerisinde yer alan Aya Trias kilisesi mozaiklerini görüp, Dip Karpaz semtine geçiyoruz. Her taraf kilise dolu. Buranın Rum'larla ne kadar paylaşılmış bir diyar olduğunu anlamamak mümkün değil. Kalan birkaç Rum'un lokantasının önünden geçiyoruz ve Zafer burnundaki koruma alanının içerisinde kalan Altın Kumsal'a gidiyoruz.
|
Altın Kumsal! |
Burada Burhan's Place
www.burhansgoldenbeach.com bir kaç ahsap bungalovu ve lokantası olan bir plaj işletmesi. Ama Altın Kumsal öyle bakir ve öyle enerjisi yüksek bir yer ki, gözün ne yemek ne içmek görüyor. Sadece daha fazla bu havayı nasıl içime çekebilirim diyorsun. Altın Kumsal'a Caretta'lar Haziran, Temmuz gibi yumurtalarını bırakıyorlarmış ve Ağustos sonu Eylül başı çıkan küçük kablumbağaları gönüllülerin eşliğinde görmek mümkün oluyormuş. Aklımın bir kenarına yazıyorum "Bu bungalovlarda geceleyin denizi sesi dinlenip yıldızlara bakılacak ve küçük Carettaların hayat mücadelesi izlenecek"
Kıbrıs'a giden Şeftali Kebabı ( Yani esasında Şef Ali'ymiş adı.) nı yemeden dönmez heralde biz de öyle yaptık. Girne'deki Niazi'nin yeri bu konuda bence çok iyidi. Keçi veya koyunun diyafram zarına belki baska bir adıyla gömleğe sarılı kıyma, soğan ve maydonuzlu bir köfte şişte yapılıyor. Esasında tarif aynen bundan ibaret ve düşündüğümden çok daha kolay
1/2 kilo
dana/koyun karışık kıyma
250 gr.
koyun gömlek
Yaklaşık 2 tane kuru
soğan
Yarım demet maydonoz
tuz
karabiber
Hazırlanışı:
Soğanı çok ince küp küp doğrayın.Maydonozlarıda ince
kıyın. Kıymaya soğan, maydonoz, tuz ve karabiberle iyice
yoğurun. Sonra harcı şekillendirerek oval uzun büyükcene köfte biçimine
getirin.
Gömleği köfteleri sarabilecek parçalara bölün. Köfteleri şişe geçirin. Mangalda pişirilmesi şart bence...