“Biraz iş biraz seyahat
olur mu acaba?” diye konuşurken, dört kadın Fas’a gitmeye karar verdiğimiz
andan itibaren Düğümlere Üfleyen Kadınlar ( Ece Temelkuran) moduna
girmiştim. Kanıma giren, iliklerime dahi
iyi gelen bu kitabı derhal kızların
hepsine aldım. Gidene kadar okumalarını zorbaca tembihledim. Herkes yanına beyaz uzun gecelik alacak ve
gece terasta buluşacaktık. Bir şoför tutmanın daha iyi olacağı yönünde Faslı
arkadaşımızdan bilgi gelince ben kitaptaki Eyüp’ümüzü bulacağız diyerek havaya dahi girdim diyebilirim.
Hayatın bana hazırladığı
ufak bir sürprizi öngörememişim haliyle. Çok tatsız tuzsuz şeyler yaşadım tam bir
hafta öncesinde yolculuğun. Kitaptaki kadınlar da öyledir esasında değil mi? Hayatlarındaki
problemli olayları, sorunları bırakıp adeta Tunus’a sığınırlar. Ama gene de
yılmadım, kuyruğu dik tutup kendimi Kazablanka’ya attım. Kitabın aksine üç kız kalmıştık ve şoförümüz Eyüp kadar esrarengiz olmasa
bile eski bir filmden çıkmışçasına
sevimli ve karakterliydi. Bizi Vito‘muzla her yere o götürdü. Lokantaların,
kulüplerin gece yarısı kapısında bekledi.
Tek kelime İngilizce konuşmadan
tüm programımızı bir şekilde anlamayı başararak hem de…Az kaldı yoksa
ben Fransızca konuşacaktım! Allah korudu!
Şöyle bir sahne
düşünün önde hizmetli kıyafetinde tek kelime
konuşmayan ve elinde iki bavulu çeke çeke
ama oldukçada seri bir şekilde Marakeş’in eski şehirindeki (Medina) daracık sokakları arasında ilerleyen Fas’lı esmer bir
adam, arkasında ona yetişmeye çalışırken
nereye gittiklerini anlamaya uğraşan akça pakça üç kadın. Biri sürekli
telefona bakıyor ve sokaklar izbeleştikçe, “Valla artık telefon da
çekmiyor” diye söyleniyor, diğeri ise “Ya
bizim bavullar elden gidiyor ya da biz birazdan elden geçeceğiz!!!” diyerek
adamın eteğinden yakalamaya çalışıyor. Gelinen son sokakta ortalık artık tamamen
tenhalaşıyor bu da yetmezmiş gibi otelin
görevlisi olduğu iddia olunan ve araba giremediği için Medina’nın
girişinden bizi karşılayan bu adam yıkılmakta olduğu için çeşitli
yerlerinden cılız tahta direklerle desteklenmiş eski bir evin altında yer alan
karanlık mı karanlık tünele
giriyor. “Allah Kerim!” diyip biz de giriyoruz kalp çarpıntısı içinde, kafada bin bir kötü senaryo ile sonunda loş bir çıkmaz
sokağa çıkıyoruz. Avluya açıldığı belli eski iki kanatlı ahşap kapının
tokmağını vuruyoruz. Kapı açıldığında karşımıza çıkan kısa boylu, tıknaz, güler yüzlü resepsiyoniste ağız birliği yapmışçasına ve adrenalinin
verdiği aceleyle “Merhaba,
rezervasyonumuz var ama biz bu otelde kalmazsak gene de paramızı iade eder misin?” diyiveriyoruz.
Riad Al Jazira |
Biraz serüvenli başladı yani her şey anlayacağınız. Marakeş’in içerisindeki butik otellerde (
Riad deniyor hatta) kalalım dedik üç kafadar.
Otantik olsun… Kendimize Medina
tarafında The Guardian bloggerı tarafında
methedilen bir yer (Riad Al Jazira) bulduk ve hiç aracısız kendimiz rezervasyon yaptık. Gelinen maceralı durum
resepsiyonistin bizi dinginleştirmek
için ikram ettiği bol şekerli nane
çaylarıyla son buldu. Kan şekerimizin
yerine geldiğinden emin olan sempatik resepsiyonist “Alışırsınız! Güvenli bir
şehir burası turistlere kimse dokunmaz” dedi ve bize son derece ilginç, sade ve aslına sadık
kalınarak döşenmiş odalarımızı gezdirmeye başladı. Ve hakikaten dediği gibi
oldu ve üç gün boyunca biz o yolu - mahallenin deli oğlanının ufak bir hamlesi
haricinde – oldukça güvenli bir şekilde yürüdük… Hem de topuklu, askılı kıyafetlerle falan… Riad Al Jazira’nın
kendine has mimarisi bizi çok etkiledi.
Sabahları ikram edilen kendi fırınında pişmiş yerel ekmekleri, puding tadında
mutfakta mayalanmış yoğurtları ve ev yapımı reçelleriyle sunulan kahvaltıları
ise nefisti.
Hayat standartları düşük,
fakirlik yüksek ama tüm bunlara rağmen gülen gözleriyle, sıcak yerel insanların
olduğu, rengarenk bir ülke Fas. Turizmle geçiniyorlar daha ziyade ciddi bir
endüstrileri yok. Ama Cuma günleri namazdan
sonra kuskuslarını yiyip kum rengi binalarla çevrili sokakların arasında
serincene bir yer bulup mutlu mutlu uykuya çekiliyor hepsi. Rengarenk “Callebe” lerini giyip,
kapüşonlarını kafalarına örtüp, kendi iç
dünyalarında huzur buluyorlar sanki. Bu
nedenle çok sevdim ülkeyi, ruhuma çok iyi geldi.
Ben gene en iyisi
yapılacak bir top five listesi vereyim. Bilmişlik taslamak öyle içime işlemiş ki
tavsiye vermeden duramama halinden oluyor hep bunlar …
1- Kazablanka’da
Hassan II camisi yeni ama etkileyici bir
yapı . Gezmek keyifli oluyor. Zaten THY Marakeş’e değil Kazablanka’ya uçuyor.
Geçerken gitmemek olmaz.
2-
Marakeş’teki
Medina’nın sokaklarında kaybolunacak, argan yağı satan aktarlarda ayak masajı
yaptırıp, Babuş ( terlik şeklindeki
yerel ayakkabıları) , callebe, Fas lambaları alınacak. Pazarlık yapmaktan
yorulmazsanız tabii…
3-
Jamaa El Fna
Meydanında yılan oynatıcıları, babun terbiyecileri, sepetçilerin fotoları
çekilecek. Teras kafelere çıkıp gazoz içilecek ( biz bulamadık valla pek başka
bir şey)
Marakeş Meydan |
Suvayr |
5-
Akşam
üstü Medina’nın üstünden güneşin batımı
bir terastan izlenecek. Dar Yacout isimli lokanta tavsiye olunur. Terası, yerel
müzisyenleri, eski tip kristal kadehleri eşliğinde ortam bir film sahnesine
dönüşüyor. An 360 derece idrak edilecek.
Jardin Mojorelle ve oyuncular! |
6-
Yves Saint
Laurent’ın renove ettiği Mojorelle
mavisinin doğduğu botanik park, Jardin Mojorelle şehrin en keyifli yerlerinden.
Sabah erkencene gitmekte fayda var.
Yeme içme :
Geleneksel menüler sunan
lokantalar önce mezeler sonra tajin ismi verilen kapaklı güveçlerde pişen kuskusları
servis ediyorlar. Sonrasında tatlıları denemeyi ihmal etmeyin. Cesaretiniz ve
yanınızla Reflor’unuz varsa sokak lezzetlerini deneyin. Kızarmış balıklar,
mangalda kebaplar ve tajinler ikram eden bir sürü sokak lokantası var. Kokuları
buruna nefis geliyordu…
Kahvaltı |
Benim favorilerim;
1-
Dar Yacout :
en lezzetli kuskusları burada yedik. Ortam şahane. Bir Riad’ın havuzlu avlusunda, udi eşliğinde
şarkılar dinleyerek, gül yaprakları serpilmiş beyaz örtülü masalarda. Sonunda
kocaman Pastillia adı verilen tatlıdan yemeyi sakın atlamayın.
2-
Comptoir
Darna: Bol dansözlü, gecenin sonunda
dinleyeceğiniz harika club müzikleriyle ve bilimum Afrikalı konsolosların takıldığı elegan bir
havada kuzu etinizi yemek istiyorsanız burası harika.
3-
Maison Arab:
Çok hoş bir Riad otel. Bir daha gitsem orada kalırım. Lokantası ve yemekleri
çok hoş.
4-
Riad Dar
Timtam; Geleneksel bir öğlen yemeği için Medina’ya yakın hoş bir seçim.
5-
Suvayr’in
deniz kenarındaki kulübeden balıkçı lokantaları... Ege’nin balık pişiricileri
havasında… Parmaklarınızı yalıya yalıya,
kiloyla aldığınız kabuklularınızı bankların üstünde yemek pek keyifli.
Ucuz ve taze… İçki yok..
Bu kadar Tajin ve kuskus
demişken bir kuskus tarifi vermemek olmaz. Ufak bir ayrıntı burada kuskus incecik bir durum buğdayından yapılıyor.
Makarna kuskus değil haliyle. Kuzu
etiyle, sebzeyle veya tavukla servis ediliyor.
Kuzu Etli Kuskus
Olay esasında çok basit; Kuskusları
1 bardak tuzlu kaynamış suda gene bir bardak gerçek kuskusu ( durum buğdayından
yapılmış) 5 dk haşlayın ve soğumaya
bırakın.
Hazır ya da evde yapılmış
yarım bardak et suyuna başka bir yerde hafif sıvı yağında karamelize ettiğiniz iki soğan, 2 küp kesilmiş domates, iricine bir çimdik toz safran, iki
küçük dilimlenmiş şalgam, bir çay kaşığı
kırmızı toz biber, bir tane kırmızı yağ biberlerinizi, defne yaprağınızı ,
1 tatlı kaşığı toz zencefil, 1 çubuk
tarçın, 6 diş kadar sarımsak, 1 tatlı
kaşığı ince kesilmiş taze kişnişinizi ekleyin. Sonra iricine kesilmiş kuzu
etlerinizle bu karışımı haşlayın. İçine isterseniz dilimlenmiş patlıcan ve kabaklarınızı
ekleyebilirsiniz. Tuzu ihmal etmeyin. Sonra yaptığınız bu karışımı hafif kalan sosuyla birlikle kuskusunuzun
üstüne ekleyin. Karıştırmayın. Pilav üstü nohut misali..
Tüm bu işlem için
Faslılar ya iki katlı özel tencerelerini ya da tajinlerini kullanıyor . Sizde
bunlar yoksa üzülmeyin. Her halükarda
olur.