Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Nisan 2011 Pazar

İlkbaharın bedenlerde uyanamayışı /Otlar

 
Bu bahar bende daha önce pek yaşamadığım ya da farketmediğim bir uyuşukluğa sebebiyet verdi. Yataktan kazınarak kalkmalar, kendini yorgun hissetmeler, spordan kaçmak için bilimum sebepler uydurmalar, yogada relax pozunun gelmesini kalpten dilemeler falan.. No'luyor, hayır, nedir bu uyuşukluk? Bunu anlamak için kolları sıvadım. Valla bütün suç doğada. Havadaki negatif iyonların artması insanın bioritmini olumsuz etkiliyormuş. Esasında insan vücudu bu doneme uyum  sağlayabilecek hormanlar da üretiyormuş ama vitamin veya mineral eksikliği varsa bu durum kendini göstermeye başlıyormuş. Benim müthiş bir el kitabım var. Sevgili Eren Abla'nın hediye etmesiyle tanıştığım Tijen İnaltong'un Mevsimlerle Gelen Yemekler kitabı... Burada Çin Tıbbına göre Beş Element ( ağaç, ateş, toprak, metal ve su)  ve
yıl boyunca mevsimlerle birlikte doğanın , canlıların geçirdiği değişim  esas alınarak mevsimlere göre verilmiş bazı  yemek tarifleri var.






Turp otu
 

Kaz ayağı
 

Bu kitaba göre bahar ağaç dönemi ve vücüdumuzun yağları yakarak iç organları temizlediği dönem. Bu yağlardan kurtulmanın yolu hafif yiyecekler ve hayvansal ürünlerden uzak durmak. Az alkol, az kahve bol su ve az şekerli bir diyet bu dönemde oldukça yardımcı oluyormus. Modern tıpçıların yazılarında da aynı tavsiyeyi gördüm o da tahılın çok alınması gerekiği bir dönemmiş. Buğday, yulaf, arpa,taze soğan, yeşil yapraklı bitkiler baharda sık kullanımalı ve baharın 5 element teorisine göre ikon tadı olan ekşi tadlı yiyeceklerin tüketilmesi gerekiyormus. Yani limon!! Çünkü ilkbaharın baş organı, kan emizleyici Karaciğerin canlandırılması gerekiyor.. Bunun için susam, çilek, enginar  baş yardımcılar..

Benimse otlara sardığım dönem.. Çünkü doğanın  her mevsimin vücudumuz için gerekli besinleri bize  sunduğu düşünülürse benim için yeşerme dönemi gelmiş demektir. Hiç sevmem yaaa!!  Benim favori otlarımın arasında şevket-i bostan, turp otu  ve hardal otu geliyor. Hemen hemen hepsinde pişirme mantığı aynı iyice yıkayıp 4-5 cm uzunluklarda dorayıp içine 1 yemek kaşığı ilave edilmiş tuzlu kaynayan suya atıp çok kısa  haşlamak çıkar çıkmaz rengini koruması için süzüp soğuksudan geçirmek ve üstüne zeytinyağı, limon ve tuz ve isterseniz 1 tane ezilmiş sarımsaklı sos ile karıştırmak yeterli.



En son turp otunu haşladıktan sonra üzerine zeytinyağ limon ve yazın yaptıgımız kırmızı  tatlı biber kızartmamızdan koyum. Birazda acılıydı nefis oldu.. 

Bu biber kızartması tarifi Bulgaristandaki Turklerinin yaptığı bir tarif zannedersem ... Ablamdan bana geldi ve çok tuttuk.  Şöyle ki; bu biberleri boyuna  kesip kızartın sonra kaynayan suyun içine kavanuzu ters kapatıp içinin ısınmasını sağlayıp içine kızaran biberleri, bir  çorba kaşığı  kadar sirke ve biberlerin arasına tane karabiber,  kesilmiş sarımsak yerlestirerek kapakları kapatılıyor. Ama kapaklarında kaynatılıp  sucakken kapatılması lazım ki bir nevi  konserve kapağı gibi olsun.. İnanın bu nefis birsey oluyor hatta ablam bunu yesil biberle yapıyormuş. Buzdolabına koymadan aylarca saklıyabiliyorsunuz..Kapakların tuttugundan emin olun derim.

"Amaaan, ben otlardan anlamam, ayrıca bulup pişirmekten de hazzetmem" diyenlerdenseniz o zaman doğru Kadıköy Çarşıdaki Çiya lokantasına.. ( http://ciya.com.tr/  ) Daha evvelden de Çiya ya değinmiş olabilirim. Çünkü Çiya benim en sevdiğim lokanta ve  baharda Çiya ya uğramadan hayatta olmaz.. Tüm otları öyle güzel pişiriyorlar ki en ot sevmeyen bile kendini bunları yerken bulabilir.

 Yeşeren baharda  gönlünüzün ve bedeninizin canlanması dileğiyle. Tabii darısı başıma.

3 Nisan 2011 Pazar

BOŞ VAKİT

 Bundan  bir iki hafta evvel oldukça üzücü bir cenazeye katıldık.  Cenzede imam aynen söyle dedi:  Peygamberimiz beş şey elinizdeyken kıymetini bilin der çünkü mutlaka yitireceksiniz ; meşguliyet gelmeden boş vaktin,  hastalık gelmeden sağlığın, yaşlılık gelmeden gençliğin, yokluk gelmeden varlığın ve tabii ölüm gelmeden hayatın.  Kafam bu sözlere takılı kaldı...  Yukarıda sayılan bu önemli kalemlerin arasında biri özellikle dikkatimi çekti.. Boş vakit.... Bu esasında diğer sayılanlara nazaran pek de bu  ilk beşin içerisinde beklemeyeceğiniz bir  kalem. Neden? Boş vakit hayatımızda niye bu kadar önemli? Bunu halen düşünüyorum. Acaba sevdiklerimize ve kendimize vakit ayırmanın ne derece önemli olduğu mu anlatılmaya çalışılıyor?  Yoksa yoğun, zorlu anlara karşı boş vakitlerimzde yeterince hazırlık yapmalı ve  dengemizi mi bulmalıyız? Yoga da yaptığımız gibi,   dinamik bazı hareketlerin arkasından dağ duruşu dediğimiz pasif gözüken adeta bir hazır ol duruşuna geçeriz. Aynen askerlerin yaptığı gibi. Bu tekrar nerde olduğunu hatırlamak, kaybettiysen tekrar merkezine dönmek ve  sağlam basarak dünyayla bağlantıyı kurmak için yapılır. Bayılırım dağ duruşuna sanki  bir kaç saniyede kendine dönersin ve diğer geçeceğin dinamik hareketler için bir anda  enerjinin depoladığını hissediverirsin.. Belki de kasdedilen budur. Bilmiyorum...

Koşuşturmanın ortasında sayılabilecek en önemli boş vakit öğle tatilleridir benim için.  Durup soluklandığın, başka bir dünyaya daldığın  saatler. Geçen hafta Ankarada yaptığımız ziyaret sırasında bana yemekhanede yemek yiyeceğimizi söylediklerinde kendimi tutatamayıp söylendim.. Benim için soluklanma başka dünyalara dalma vaktiydi ve bu nedenle dışarı çıkılmalıydı.. Valla kırmadılar beni Ankara'nın  Balgat'ta yeni yeni yapılanan mangalcılarından birine götürdüler. Bundan 4 gün önce Istanbul'un eticilerinden birinde kızlarla buluşmuştuk. Ankara'nın kasap etçi konsepti İstanbulu'un kinden daha geleneksel bir havadaydı. Ortaya getirilen kagıt üstüne atılmıs dökme salata denilen ot bahçesi bana, yeni, pratik ve eğlenceli geldi. (Bostan Bolu Mangal http://www.bolumangal.com/ )   Galiba Ankaralılar bu işi sevmişler ki koca bir caddenin bu tip lokantalarla bir anda dolduğunu anlattılar. Kasap fiyatına kilo ile et yiyorsunuz anlıyacagınız... Konsept bu... Oldum olası dry aged koca tbone steakleri kendime uzak buldum.  Benim gibi bir Trakyalı için et döner,  köfte ve pirzola demek. Hadi bir de iyi bir bonfile diyelim. Onun ötesindeki  bu koca koca etler beni açmıyor. Açanlar için kızlarla denediğimiz İstanbul usulu  kasap ise Şaşkınbakkaldaki  Beeves steakhouse  http://www.beevesteak.com/

Kısacası bu hafta bol muhabbetli ve bol etli bir hafta oldu anlayacağınız.