Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Eylül 2010 Cuma

TATİLLER AZAP MI?/ KUM MİDYELİ SPAGETTİ


Hepimiz çeşitli tatilllerden çıktık.. Arada yaz tatillerimiz vardı.. arkasından bayram tatili eklendi.. bunların hepisi harika .. ya sonrasında biriken işler.. biz yokken bunları yapan birileri de olsa fena olmaz mıydı? Bütün hafta boyunca yapılacak işler listesindeki işlerin sayısını azaltamamanın vicdan azabıyla yaşadım. Çünkü zaten kapıda bekleyen bir sürü insan ve iş vardı.. bir de bunlara rutin yapmanız gereken ve yapamadıklarımız eklenence hayat bir zaba dönüşüyor.. Bunlar nasıl yetişecek? Kurumsal hayat içersinde yuvarlanmaya çalışan insanların en büyük azabı bu... kullanılması gereken bir sürü tatil ama terkedildiğinde biriken bir sürü iş... Sonuç olarak "İş bitmez" diyerek terk ettiğim ofisimi kafamdaki midyelerle yatıştırmaya çalıştırıdım.. Buna bir de artık hafta sonu yapılması gereken ödevlerin takibinin sıkıntısından hiç bahsetmiyorum bile....Zira okullar da açıldı. Bütün sene alınması gereken özel dersler, katılınması gereken sosyal faaliyetler Çalışan Kadın ve Annenin çıta sorunlarunlarının başında yer alıyor. Nedir bu "çıta problemi" .. Şöyle; çocuğunuzun dersleri iyi olacak, bunun yanında piyano öğrenecek,yabancı diller korosuna katılacak, tenisten geri kalmayacak ve çıta hep daha yukarı çekilecek. Neden? Çünkü biz bunları yapamadık. Çünkü yarın obür gün bunları yapabilen insanlar sıradan olacak... Hayat esasında böyle olmamalı.. Bu koşuşturma kimse için sağlıklı değil. Artık Amerikada sosyal proglamlar konusunda aktivite problemi yaşayan çocukları duydum.. yani programsız bir hayat yaşayamıyorlar.. Eeee bu kadar programlı, dersten derse koşulan bir hayat yaşıyan çocuklar sonunda hafta sonunda evde oturduklarında "program ne?" diye sormaktan kendilerini alamıyorlar... Bu nedenle hepimiz "Bozcadaya taşınsak ve çocuk devlet okuluna giderek saatlerce sokakta oynasa daha mı iyi olur acaba?" sorusunu soruyoruz kendimize... ve de sormalayız da.. zira bu işte bir terslik var... çıtaları aşağı çekmek lazım. Bir de buna sağlıklı beslenilecek iyi yemekler pişecek.... toplantı da en iyi performans sergilenecek sıkıntısını yaşayan kadınlar sonunda çareyi Cipralex almakta buluyorlar... Durun!! biz mutluysak onlar mutlular... Mutlu ve sosyal çoçuklar yetiştiremediğimiz sürece onların kaç entrüman çaldığının önemi olacak mı? Şu bahsi geçen standart neşe seviyesini yüksek tutmak içim " Mutluluk Projesi" kitaplarını mı okumak zorunda kalacakla bizim gibi...Bu sorular benim de kafamda uçuşmuyor değil...Ama günlerden Cuma ve bugün evde acilen pişirilmesi gerekn 1 kg kum midyesi var... ilk önce buna fokuslanalım... Sonunda ders kitaplarını bulmak için uğradığım Kadıköy Çarşı daki Dicle Balıkçısında uzun süredir hayalini kuruduğum kum midyelrini buldum. Hem de inanılmaz irilikte... Daha önce oldukça tezahurat gördüğüm bu spagettiyi pişirmeye koyuldum. Tarif şöyle;
1 kg kum midyesi
en az 40 mg zeytinyağ
2 kadeh beyaz şarap
3 diş sarımsak
2 tane iri taze domates
1 küçük küp kesilmiş soğan
2 tane acı tercihen kırmızı biber
tuz ve taze karabiber
Öncelikle kum midyeleri 1 kadeh şarap biraz tuz ve yarım bardak su eşliğinde haşlanır ve açılmayanlar çoçuklara hediye edilir :) Diğer taraftan yağda soğan sarımsak ve biber sırasıylan kavrulur domatesler aktarılır buna diğer kadeh şarap ve süzülmüş midyeler eklenir. Ve sonra bu sos haşlanmış spagettilerinize eklenir. Sonuç mükemmel. Acılık decesi biberlerinize bağlı. bence çok acı ise azaltılmalı... Mideye kabukları itina ile yıkanarak çocuklara günün armağanı olarak sunulmalı... İşte bir Cuma akşamı daha.. hem de yazdan kalan son ılıklığıyla..

11 Eylül 2010 Cumartesi

KIYIKÖY/ Dil balığı- Sole Meuniere




Kıyıkoy, Karadeniz sahillerinde Tekirdağ'ın kuzeyinde yarların üstüne kurulmuş küçük bir sahil kasabası... Manzarası, her iki yanından akan nehirleri ve küçük kumsallarıyla insanı hemen tatil havasına sokan bir yer. Hem de Istanbul'a sadece 2,5 saat uzaklıkta. Tekirdağ'da 15 TL olan palamutların 5 TL'ye düştüğünü görebilceğiniz gerçek bir balıkçı koyu. Bu nedenle giderken arabanın arkasını buzluğununuzu koymayı unutmayın. Istanbulluların bu çok rağbet ettiği kasabada sadece bir butik otel var onun da adı Endorfina.. Digerleri sade pansiyonlar. Denize çok düşkün değilseniz bence baharda da son derece keyifli bir yer.. 29 Ekim için planlara konulabililir. Sahilde kayaların üstünde ve kumsalda yürüş yaptıktan ve balıkçıları mendirekte dolaştıktan sonra açılmış iştahla Tevfik'in Yerine oturulur.. Burası bir aile işletmesi gayet samimi.. Aslen kalkan zamanı gidilmesi gereken bu yöreye bizim gibi sezon başında denk düşmüşseniz yiyeceğiniz balıklar, palamut, dil, istavrit, hamsi ile kısıtlı kalabilir. Çiftlik balıklarını saymıyorum.
Ben derhal dil balığının üstüne atladım.. ama tabağınızda Sole
Meuniere (Fransız usulü tereyağınnda kızartılmış dil balığı) bulacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.




Bildiğiniz unlanmış, kızartılmış balık.. Bir an acaba "mezgit mi yiyorum" diye kuşkulanmadım değil. İstanbuldaki bazı balıkçıların bunu yaptığını duymuştum. Çünkü dilin aksine son derece etli bir balıktı... Ya da biz oldukça iri bir dil yedik..Ama bence değil.. Bunun yanında başlangıçlarda bir
de pavurya ikram ediyorlar.. Dalyan'daki mavi yengeçleri yedikten sonra açıkçası hiç bir pavurya beni açamaz. Ama ben nadir bulunan bir Caretta olmadığıma göre bu pavuryaları da denemeden edemedim. Fena değil! Ama balık çok daha iyiydi.


Giderken Kastro'ya uğramayı ihmal etmeyin. Kıyıköy'e 7 km uzaklıkta olan bu kıyı doğa harikası. Yolda Sertap Erener'in son cd'sinin iyi gideceğiniz düşünüyorsanız yanılabilirsiniz... Arabada müzik zevkini keşvedemediğiniz arakadaşlar olabilir.. Siz siz olun bol cd li yola çıkın... Ve arabada kalan şapkaların üstüne konup kısa günün karının tadını çıkartın!


Bu arada bloğuma resimleri taze taze koyabileyim ve her daim bloguma ulaşabileyim diye bana iphone alan kocama herkesden alkış lütfen.. Siz de bana yorumlarınızı artık rahatlıkla blogum üstünden yazabililirsiniz.. Sevgili izleyicilerime duyrulur!

Tatil halen bitmedi.. haydi moralinizi bozmayın artık! Çok canınız sıkılısa paraya kıyıp "haute couture" balıkçılardan dil balığı alıp evde aşağıdaki Sole Meuniere tarifimi de.. Son dereneyebilirisiniz bu Pazar... Orijinal Bocuse's kitabından...Benim de daha önce bu tarifi pişirmişliğim var..


6 adet orta boy dil balığı ( Bir tarafının derisi soyulmuş)

12 adet maydanoz

Tuz

Taze karabiber

14 yemek kaşığı tereyağ

2 yemek kaşığı bitikisel yağ

1 adet limaon suyu


Balıkları yıkayıp kurulayıın. Maydanozları küçük küçük doğrayın. Balıklara tuz ve biber ekin. Balıkları una bulayın. 4 kaşık tereyağını ve bitikisel yağı tavada eritiniz. Kızınca balıkların soyulmamış derisi yağa bakacak şekilde 5 dk kızartın ve diğer tarafını da aynı şekilde 5 dk kızartın.. Balığı sıcak servis tabağına alın üstüne limon suyu ve maydanoz ekin ve geri kalan tereyağını eritip kahverengi olunca üstüne bölüştürün. Hemen servis edin.... Tabii damar tıkanıklığı probleminiz yoksa.. Ama hayatınızda yediğiniz en güzel balığa hazırlıklı olarak...Gördiğiniz üzere Fransızlar sagğlıklı değil mutlu yemekler yiyerek aslen ömürlerine ömür katıyorlar!! Kocaman, mutlu sofralarınız olması dileğiyle..






8 Eylül 2010 Çarşamba

Riva/Pennes a la Norma


Bugün Cuma değil! Ama Riva tarafına motorla uzanırken gördüğüm tezgahlardan şunu anladım ki mevsimin en güzel domates ve patlıcan zamanı... Bu durumda derhal Pennes a la Norma yapma zamanıdır. Kısaca Patlıcan soslu Penne... Riva hemen hemen herkesin bildiği bir yer ama Riva'yı geçmeden sağ tarafta küçücük bir koy var. Harika kumu ve dalgasız bir denizi olduğunu biliyor muydunuz? Kıyısında küçük bir lokanta... Bugün sadece iki aile denize giriyordu... Manzara Ege'ye taş çıkartır... Denemeye mutlaka değer.. . Bu arada Riva'ya giderken yemek yiyebileceğiniz başka bir yerin tiyosunu daha vereceğim o da Demircan! Demircan tandır ve mevsimin balığı neyse onu yapan bir kır lokantası. Yiyeceğiniz kızartmalar ve nefis mücver cabası... Kır lokantası deyip burun kıvırmayın. Demircan kışın ortasında sobasının üstünde ekmeklerinizi kızartabileceğiniz ve kapısında istemediğiniz kadar jeep bulabileceğiniz popüler bir yer esasında. Fiyatlarıylasa bir kır lokantasından bekleyeceğinizin biraz üstünde... Ama " Ben otantiklik ve lokalite peşindeyim" diyorsanız çok hoşunuza gidebilir. Çayımızı Riva 'da içip yolda domateslerimizi aldıktan sonra makarnamıızı yapmaya koyuldum.
300 gr kadar domates
5 diş sarımsak
2 tane kesme şeker
tuz
1 Çorba kaşığı zeytinyağ ile öncelikle domates sosunuzu yapmanız lazım. Burada sır domateslerin ağr ateşte kendi suyuyla pişmesi... Ve arada patetes ezicisiyle ezilerek karıştırılması. İsterseniz biraz acı ya da tatlı biber salçası katabilirisiniz. Benim favorim Öncü salçaları.. Ne de olsa Antep kökenliler...
Patlıcanlar çizgili olarak kesilip klasik olarak tuzlu suda bekledikten sonra kızartılır. Sonra da koyulaşmış domates sosunuza katılır ve sonra bilin bakalım ne eklenir? Saksıdan toplanan taze Reyhan'lar... Kıyılarak son anda içine katılır..
Lütfen artık şu klasik makarnaları bırakarak Barilla'nın Integrali 'yi kullanmaya başlayınız.. Amerika'da gittiğim bir seminerde gıda uzmanı bir kişinin söylediği sözleri unutamıyorum "80'lerde lifi içinden çıkarmaya çalıştığımız tüm ürünleri artık nasıl lifli üretebiliriz diye uğraşıyoruz" Çünkü " "fiber"2000'li senelerin vazgeçilmez parçası. Evet, makarnanız daha kahverengi ve sert olabilir ama bu gayet güzel makarnalar yapmamanız için bir mazeret değil. Uzman şu kadar ileri gitti sözlerinde " önümüzdeki 20 yıl içerisinde ağız tadına uygun lifli, sağlıklı gıda maddeleri üretemeyen gıda firmaları piyasadan yok olacaklar!" Çünkü tüketiciler , özellikle 35-60 yaş arası bu ürünleri tüketecek... Integrali bence bu teknolojinin en önemli ürünlerinden.. Bu arada ben Barilla'da çalışmıyorum . fyi.
Pennenizin içerisinde sosu katılmış haliyle 3 dk kadar pişirmeyi unutmayın.
Bugün Cuma değil.. Ama Cuma kadar değerli bir arife günü... Herkese bol tatlılı bir bayram dilerim. Neden tatlılı dediğimi ise beni tanıyanlar biliyor :)

6 Eylül 2010 Pazartesi

Mangal bitti "Pierrade" başladı

Size acıklı bir haberim var; Yaz günleri artık son bulmak üzere. Ananevi mangalımızı artık yapamayacagi- eğer tabii yağmurun, soğun altında titremeyi göze alıyorum demiyorsanız... Ama benim yeni bir keşfim var o da "Pierrade"... Olay şöyle; Bir adet lav taşı, dört ayaklı bir levha ve yine bir adet elektrik kablosu... Bu ekipman hem dumansız ( nispeten) hem de cok pratik. Yağ, marinasyona gerek olmadan ince kesilmis et veya tavuklarınızi hatta karideslerinizi evin içesinde hem de misafirlerle birlikte ve sofradan kalkmadan pişirebiliyorsunuz. Kisaca sosyalliğe de büyük katkısı var. Esasında konsept olarak raclette'e benziyor. Çok eğlenceliği... Kimse iyi yakilmis bir mangalin tadını aramasın (Şekil 48A). Bizim evin Neron' u da alınmasın ama farklı ve sağlıklı bir pişirme yöntemi... Ben Türkiye 'de bulamadım ama galiba varmış. Telaffuzunuz iyiyse ( çünkü ben üç saat ne istediğimi anlatamadım bir adet korsan istediğim zannedildi!) Fransaya giden bir arkdaşınıza 50 Euro'ya aldirabilisiniz. Tefalin boyutları bence ideal . Zaten bu işin en populer oldugu yer de Fransaymis! Şöyle bir göz atmak isterseniz http://www.tefal.fr/tous-nos-produits/cuisson-a-table/pierrade-raclette/

2 Eylül 2010 Perşembe

Boğazköy II\ Levrek Fırın



Bir hafta boyunca Ege'de o ada senin bu ada benim derken balıkları lüp lüp tüketmiş insanlara balık beğendirmek oldukça zor bir görev.. Hele ki bu balıklar 2 saatlik buzluk yolculuğu geçirerek bayılmaya başlamışsa.. Boğazköy'de aile ahalisine ( bu arada ellerin yandaki resimde romantik bir şekilde kavuşmuş olduğunu düşüyorsanız yanılıyorsunuz sadece servis savaşı veriyorlar:))
Yaptığım levrekler balıkçının bana söylediği kadar güzel çıktı. İyi haber avlanma yasağı artık bitti. Bakalım bu sene balık durumu ne olacak? Bazı yerlerde "Bu lokantada çinekop ve sarı kanat servis edilmemektedir" gibi yazılar görüyorum Lüfer'in daha çok olabilmesi için başlatılan bir hareket. Ne derece etkili bilmem ama benim gibi lüfer yerine bunları tercih edenler için sarsıcı bir haber.. Yanlış mı yapıyorum hissine kapılmıyor değilim. Sizce?

Her neyse, levreğimiz için 2 adet limonun suyuna, zetyinyağına, en az altı diş havanda tuz ile canı çıkmış sarımsağa ve piyasada yeni gördüğüm "İtalyan Otları Karışımı" adı altında satılan baharata ihtiyacınız var. ( Baharatlar konusunda dikkat: Gıda sektöründe yer alan bir eleman olarak baharatların müthiş bir aflatoksin kaynağı olabileceğini öğrenmiş bulunuyorum. Özellikle pul biberde. Bir çeşit küf olan aflatoksinin yasal olarak izin verilen sınırı AB de çok daha düşük... Bu nedenle yerli üreticilerin hassasiyetleri bilinmiyor! Ama bilinen o ki aflatoksin kanser yapıyor. Tavsiye edilen açık baharat alınmaması. Küçük paketlerde ve üretim tarihleri yakın olanları tercih edilmeli ve evde uzun süre kalmış baharatlar atılmalı. Saklama koşulları da bu küfün üremesine sebebiyet verebiliyor) Levrekleri ikiye böldürüp derilerinin üstünde kalmasını lütfen balıkçı amcadan rica etmeyi unutmayın. Balıkları bolca sarımsağa bulayın, tepsiye dizin sosunuzu ilave edin. Bir de bir kahve fincanından az beyaz sarap ekleyin. Fırını altlı üstlü yakıp 40dk kadar pişirin. Aile halkı açsa Sibel'i çağırın, önce otlanılacak salatasından yapsın size! Yoksa başınızın eti yenebilir. Sonrasında bir de Afyon'dan gelme vişneli ekmek kadayıfınız ve Afyon kaymağınız varsa kendinize mukayyet olun derim!